19 Şubat 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 12 Şubat 2014

Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın


Göç kökenliler açısından bir ülkenin yerleşik yurttaşları olmanın anlamı

Türkiye kökenlilerin Almanya’da yaşama katılım düzeyi - siyasi katılımla ilgili durum 
Göçmenlikten yurttaşlığa geçişte engeller, fırsatlar
Göç kökenlilerin bulundukları ülkede hayata tam katılımının olmazsa olmaz koşulları ve Avrupa genelinde katılımla ilgili durum 



Arif ÜNAL
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Milletvekili
Yeşiller Partisi Sağlık Politikası Sözcüsü
Süre: 49'40"


Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı


Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Yayından:

19 Şubat 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında birbirinden önemli konulara değinildi. Göç araştırmacısı, program danışmanı Dr. Can ÜNVER, Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Milletvekili ve Yeşiller Partisi Sağlık Politikası Sözcüsü Arif ÜNAL,  Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY'ın konuk olduğu programda göç kökenliler açısından bir ülkenin yerleşik yurttaşları olmanın anlamına değinildi. Bundan başka göç kökenlilerin bulundukları ülkede hayata tam katılımının olmazsa olmaz koşulları ve Avrupa genelinde katılımla ilgili durumlarda değerlendirildi. Göç kökenliler açısından bir ülkede yerleşik yurttaş olmayı değerlendiren  Arif ÜNAL, Almanya'ya geliş sürecini bizlerle paylaştı. 1979 yılında Almanya'ya gelmiş  daha sonrada iş yaşamına başlamış olan Ünal, kendi kurmuş olduğu sağlık merkezinin yöneticiliğini yapıyor. Köln'de bu sebepten yerel politikayla ister istemez ilişkisi olan dolayısıyla 1999 yılında Köln Belediyesi Meclis üyeliğine seçilen Ünal, on yıl yani iki dönem Belediye Meclisinde yer aldıktan sonra Eyalet milletvekili seçildi ve şuanda eyalet çapında Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde Sağlık Politikası sözcüsü olarak görev alıyor. Karşılaştığı zorluklara da değinen Ünal Almanya'da ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi aktif ve pasif katılımı sağlayabilmek için o ülkenin vatandaşı olmak gerektiğini, Alman vatandaşı olmayanlara ise Almanya'nın ne yazık ki bugüne kadar herhangi bir düzeyde politik katılım hakkını tanımadığını belirtti. Bu durumun diğer Avrupa ülkelerinde daha farklı işlediğini; örneğin Belçika ve Hollanda'da 1984-1985'den beri en azından yerel düzeyde o ülkenin vatandaşı olmayanların bile politik yaşama katılım fırsatı verildiğini ama Almanya'da bu olanağın olmadığını sözlerinin arasına ekledi. Dolayısıyla en büyük engelin Alman vatandaşlığına geçmek olduğunu söyleyen Ünal, Almanya'da Alman vatandaşlığına geçmenin koşullarının bir hayli ağır olduğunu belirtti.  Kesintisiz sekiz yıl Almanya'da yaşamış olmak, herhangi bir sosyal yardım almamak, herhangi bir suç işlememek gerektiğini belirten Arif Ünal, bu suçların çoğunun aslında yabancı olmaktan kaynaklandığını vurguladı. “Örneğin Pasaportunuzu zamanında uzatmıyorsanız, o bile sizin kütüğünüze bir suç olarak işliyor.” 

Göç süreci konusunda ise Ünal, şu sözlere yer verdi: '' Almanya 2000 yılına kadar ısrarla biz bir göç ülkesi değiliz dedi. Bunu tüm yöneticiler söyledi ve gelenleri misafir işçi olarak tanımlıyorlardı. Bir toplum size böyle baktığı zaman insanlar da kendilerini gelip geçici- misafir olarak görüyorlardı. O dönemlerde Türkiye'den gelen politikacılar bile' siz misafirsiniz, ev sahibinin işlerine karışmayınız' diyorlardı. Ne yazık ki hala politik katılım istediğimiz düzeyde değil.”  Ünal, Almanya'da yasal imkânların sağlanmış olmasına rağmen toplumda bir dışlama kültürünün olduğunu belirtti. Bütün imkânların sağlanması halinde herkesin siyasi katılıma açık olması durumunda bile toplumun kanaatinin bu olacağını düşünmeyen Ünal, Alman vatandaşlığındaki engellerden en büyüklerinden birinin çifte vatandaşlığın tanınmaması olduğunu belirtti.

Ünal'dan sözü devr alan Can Ünver ise;  bu elli iki senenin çok uzun bir zaman olmadığını, Almanya'nın bir göç ülkesi olduğunu, bu durumu çok geç kabul ettiğini ve bazı alanlarda geriye gidildiğini dile getirdi. Özellikle çifte vatandaşlık için beklentilerin karşılanamaması gibi.

Can Ünver’le bazı noktalarda ortak kanıya varan Mete Atay ise; yaşanan bu elli yıl sürecinde bazı alanlarda ileriye bazı alanlarda ise geriye gidildiğini, elli iki yıldır uyumun tartışılıyor olmasının AB ülkeleri için gerçekten rahatsız edici olduğunu belirtti. Uyum tartışmalarının artık bir kenara bırakılması gerektiğini söyleyen Atay, Almanya'nın bir göç göç ülkesi olduğunu kabul etmesi gerektiğini, göçmenlere de eşit vatandaşlık vererek daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu tartışmalara son vermesi gerektiğini dile getirdi.

Arif Ünal ( Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Milletvekili ve Yeşiller Partisi Sağlık Politikası Sözcüsü )
"Irkçılık insanların sosyal yaşamına bilhassa aktif katılmasını engeller bir faktör haline geldi."

''Almanya'da ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi aktif ve pasif katılımı sağlayabilmek için o ülkenin vatandaşı olmak gerekiyor. Alman vatandaşı olmayanlara Almanya ne yazık ki bu güne kadar herhangi bir düzeyde politik katılım hakkını tanımıyor. Bu diğer Avrupa ülkelerinde daha farklı örneğin; Belçika’da Hollanda'da 1984-1985'den beri en azından yerel düzeyde o ülkenin vatandaşı olmayanların bile politik yaşama katılım fırsatı verildi ama Almanya'da bu olanak yok. Dolayısıyla önünde ki en büyük engel Alman vatandaşlığına geçmek. Bir de toplumun size bakış açısı çok önemli. Göç sürecini ise şöyle değerlendiriyorum; gerçekten biz bu elli iki yılın kırk yılını boşa harcadık gibime geliyor Almanya'da çünkü Almanya 2000 yılına kadar ısrarla biz bir göç ülkesi değiliz dedi. Bunu tüm yöneticiler söyledi ve gelenleri misafir işci olarak tanımlıyorlardı. Bir toplum size böyle baktığı zaman insanlar da kendilerini gelip geçici- misafir olarak görüyorlardı. O dönemlerde Türkiye'den gelen politikacılar bile siz misafirsiniz, ev sahibinin işlerine karışmayınız diyorlardı. Ne yazık ki hala politik katılım istediğimiz düzeyde değil. Gerek yerel yönetimler olsun gerek diğer düzeylerde göçmen kökenli Milletvekillerimiz olmasına rağmen bizim politik katılımımız aslında istediğimizin bir hayli altında şu anda. Yaşama katılım konusu ise tartışıldığından çok daha ileri durumda. Almanya'nın büyük şehirlerine baktığımızda %20'sinin %30'nun göçmen kökenli olduğu görülüyor. Bu insanları hayatın her alanında görmeniz mümkün. Kamuoyunda tartışıldığı gibi olumsuz yönleri yok, ben aslında o konuda çok olumlu görüyorum. Yasal imkanlar sağlanmış olsa da Almanya toplumunda bir dışlama kültürü var. Sınıflı bir toplum yapısına sahip.  Alman vatandaşlığında ki engellerden en büyüğü çifte vatandaşlığın tanınmaması durumu. Çifte vatandaşlığın kabul edilmesi bu problemi yani dışlama etkisini önemli ölçüde çözecek gibi duruyor fakat tabii ki bu da yetmeyecek. Almanya'da yabancı düşmanlığı söz konusu. Bunu yenebileceğimizi sanmıyorum çünkü bu her toplumda mevcut ve yabancılara karşı bir önyargı durumunda.  Şu anda Almanya'da bir kaç gelişme var  bunlar olumlu etki yaratacak gibi duruyor. Birincisi; Almanya'da bir çok alanda kalifiye eleman eksikliği başladı. Demografik gelişmeler Almanya'nın yaşlı bir toplum olduğunu, bugün sosyal sistemi ayakta tutabilmek için her yıl en azından iki yüz -üç yüz bin  yeni göçmene ihtiyaç olduğunu söylüyor. Dolayısıyla bu toplumların aslında göçmen kökenli insanlara ihtiyacının olduğu artık yavaş yavaş kabul edilir durumda. 

İkincisi ise; resmi kurumlarda, devlet dairelerinde bugüne kadar gerçekten yapancı kökenli insanlara rastlamak gerçekten pek mümkün değildi. Fakat şimdi  bu çok kültürlü açılım dediğimiz yani her kurumun yaşayan insanların renklerini yansıtması olayı gündemde. 

Bunun dışında Irkçılık insanların sosyal yaşamına bilhassa aktif katılmasını engeller bir faktör haline geldi. Bunu büyük işveren sendikaları, işveren birlikleri de eleştiriyor çünkü bir ülkede eğer yabancı düşmanlığı var ve dışarıda da bu ülkenin böyle bir imajı varsa kalifiye elemanda Almanya'ya gelmez. Dolayısıyla bu ekonomiyi de olumsuz etkileyen bir faktör durumuna geliyor. Irkçılığa karşı mücadelede en azından göçmen kökenli insanların yanında yer alabilecek daha geniş bir yelpaze oluşmaya başladı. Bunun da çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta İsviçre'de halk oylamasıyla yabancıların sınırını kısıtlama kararı alındı. Almanlar İsviçre'de en büyük yabancı grubu oluşturuyor. Bu sefer Almanlar yabancı oldular ve bu olayda Almanya'da çok yoğun tartışmalara neden oldu.''

Dr.Can ÜNVER ( Göç araştırmacısı, Program danışmanı)
''Almanya'da geçmiş olan bu elli iki yıllık süre uzun bir zaman değil. Almanya bir göç ülkesi olduğunu çok geç kabul etti. Bazı alanlarda geriye gidildi özellikle çifte vatandaşlık için beklentilerin karşılanamaması gibi...''

Mete ATAY (Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı )

Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmeli ve göçmenlere eşit vatandaşlık vererek, daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu tartışmalara son vermelidir.

'' Almanya'da yaşanan bu elli yıllık süreçte  bazı alanlarda ileriye gidildi, bazı alanlarda ise geriye gidildi. Elli iki yıldır uyumun tartışılıyor olması AB ülkelerinde gerçekten rahatsız edici.  Artık Üçüncü kuşak Almanya'da yaşamını gerçekleştiriyor. Uyum konusu için uyum dememek gerekiyor. Almanya kendisinin göç ülkesi olduğunu bir türlü kabul etmiyor ve bu gerçeği değiştirmekte mümkün değil artık. Bu uyum tartışmaları bir kenara bırakılmalı, Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmeli ve göçmenlere eşit vatandaşlık vererek, daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu tartışmalara son vermelidir. Çünkü bu her şeyden önce Almanya'ya zararlıdır. 

Yerel seçimlerde göçmenlere oy hakkı tanınması konusunda mücadele ettik. Bunun olmaması sadece Almanya’yı Türk göçmenlerden uzaklaştırmadı, göçmenleri de Türklerden uzaklaştırdı. Çünkü göçmenler kendileri aidiyet duygusu duymadılar. Kendileri yönetimde olmadığı için sorumluluk duygusu duymadılar. Kendilerini hep ikinci, üçüncü sınıf vatandaş olarak kabul ettiler. Halbuki göçmenler bu şansı yakalamış olsalardı hem yönetimde hem de diğer konularda işbirliği yapıp kendilerini daha çok Avrupalı Türk hissetmeleri için bir şans elde etmiş olurlardı. Her şeyden önce insanların düşünce ve bakış açılarını değiştirmesi gerekiyor. Türk kökenli bir Bakanın olması Almanları çok sevindirmiyor, aksine korkutuyor.  Buna gerçekten sevinmeleri gerekiyor ki uyum süreci tamamlansın. Almanya’daki göçmenlerin orta sınıfa veya üst sınıfa gelmelerinden gurur duymalılar. Her şeyden önce bu düşünce yapısının da değişimini gerektiriyor.

Bunun dışında Almanya’nın seçme seçilme vermediği gibi yıllardır yaptığı eksikliklerin başında eğitim politikaları geliyor. Almanya eğitim konusunda köklü değişiklikler yapmadı. Köklü değişiklikler yapmış olsaydı Alman toplumu bu konuda daha hızlı göçmen toplumuyla yaşamaya hazırlanabilirdi. Yıllarca göçmen çocuklara eğitimde eşitlik sağlanmadı, onlar için ayrımcılık değil pozitif ayrımcılık yapmak gerekirken bunlar hep ertelendi, görmezden gelindi. Bu konuda Almanya'nın gerçekten büyük eksiklikleri var.
Bu konuda göçmen ailelere ve Alman hükümetine büyük bir iş düşüyor. Almanya, eğitimi ailenin işi gibi bilmemeli, özellikle Almanya'da eğitim devletin görevidir. Hükümet, özellikle sosyal yönden zayıf olan ve göçmen olan ailelere daha çok yardım etmeli, pozitif ayrımcılık bu konuda uygulanmalıdır.''

Derleme: Ekin Hazal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder