21 Mayıs 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 21 Mayıs 2014

Avusturya’ya Türk işgücü göçünün 50. Yılı

Avusturya’ya gelen yabancı işçiler arasında Türkiye’den gelenlerin özellikleri,
Avusturya’ya işgücü göçünün tarihsel süreci
Avusturya’nın göç alan ülke olduğunu kabul etmesi öncesi ve sonrasında yabancı işçilere bakışı
Avusturya’da yabancı kökenli olmanın sorumluluğu
Yerel toplumla ilişkiler ve kabul kültürü
Avusturya toplumu ve yönetiminin Türk toplumundan beklentileri
Kalıcı yurttaşlıkla ilgili beklentiler

Dr. Klaus Wölfer
Avusturya Cumhuriyeti Büyükelçisi

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları merkezi Müdürü

Nalan Gündüz
Avusturya Entegrasyon Müşaviri

Funda Yılmaz
Almanca Tercüman

Süre: 51'
Yayından:

Dr. Klaus Wölfer

“1964 yılında Avusturya’ya göç eden kişiler aslında ikinci aşama göç diyebilirim. Aslında 1962’de yani iki yıl önce İspanyol işçileri Avusturya’ya gelecekti. Ama onlar daha önceden İtalya, Almanya ve İsviçre’ye gitmişlerdi. Dolayısıyla Avusturya’nın hala iş gücüne ihtiyacı vardı. Almanya aslında bir nevi örnek alındı; çünkü onlar üç sene evvel Türkiye ile bir iş gücü anlaşması yapmışlardı. Üç yıl sonra yani 15 Mayıs 1964 tarihinde Avusturya ve Türkiye arasında iş gücü anlaşması yapıldı. Misafir işçiler, erkek işçilerdi ve sadece birkaç sene çalışıp Türkiye’ye geri dönmeyi planlamışlardı. Ama bugün de bildiğimiz gibi farklı gelişmeler yaşandı. Orada yaşayanlar hemen geri dönmek istemediler. Avusturyalı işverenler de geri dönmelerini istemediler çünkü iyi iş yapıyorlardı, işlerine alışmışlardı. On yıl sonra bu Türk işçilerimiz yavaş yavaş ailelerini de Avusturya’ya getirmeye başladılar. Dolayısıyla 70’li yılların ortasında ailelerin göç etmesi başlangıcını yaşadık Avusturya’ya doğru. Tabii Avrupa’da da ve Avusturya’da da ekonomik dalgalanmalar oldu, bir kısım işçi de Türkiye’ye geri dönüş yaptılar. İşçi anlaşmasından 50 yıl sonra şu anda Avusturya’da 280 bin Türkiye kökenli insan yaşıyor. Yani birinci, ikinci, üçüncü nesiller yaşıyorlar. Hatta bunların çoğu Avusturya vatandaşları. Kökenleri yani büyükanneleri, büyükbabaları Türkiye’den gelmiş oluyor. Her iki dili de konuşabiliyorlar, hem Türkçe hem Almanca. Bu Türk kökenli vatandaşlarımızın yarısından fazlası Avusturya vatandaşlığına geçmiş durumda. Bütün meslek gruplarında kendilerini bulabiliyoruz. Çok iyi mesleklerde olanlar var, çok başarılı olanlar var. Artık nereden geldiklerini, kökenleri nereli acaba diye hiç sormuyoruz çünkü Almancaları da Avusturyalılardan neredeyse farksız, fark edilemeyecek derecede güzel konuşuyorlar.

Bu anlaşmanın 50. yılını kutladığımız zaman bu herkes için aslında iyi bir olanak sağlıyor. Hem uzun süredir Avusturya’da yaşayan, Avusturya vatandaşlığına geçmiş olanlar için de ve yeni Avusturya’ya gidecek olan, yeni yaşantılarını Avusturya’da yaşayacak olanlar için de bu ortak geçmişi, ortak tarihimizi bu şekilde anmış olduk. Bu sempozyumla hem geriye baktık, geçmişi irdeledik ama aynı zamanda geleceğe de baktık. Neler yapabiliriz, nasıl gelişmeler yaşanabilir? diye ve olanakları kullanmak gerekiyor. Avusturya Büyükelçiliği için de tabii ki bu çok iyi bir olanaktı. Biz de bu şekilde esas durumun farkına varmış olduk. Avusturya’ya Türkiye’nin hangi bölgesinden en çok göç yapılmış diye araştırdık. Yozgat’tan çok fazla Avusturya’ya göç gittiğini gördük. Aynı zamanda Türkiye’de bu konularla ilgili uzmanlar kimlerdir, kimler göç konusuyla ilgileniyor, bunları da araştırma şansı bulduk. Bu araştırmalarımız çerçevesinde çok hızlı bir şekilde Hacettepe Üniversitesi’nde Göç ve Siyaset Araştırmaları Enstitüsünü bulduk. Merkezin müdürü sayın Prof. Erdoğan ile iletişime geçtik. Kendisiyle birlikte çok güzel bir sempozyum hazırladık. Bu sempozyum 15 mayısta gerçekleştirildi ve çok başarılı geçti. Şu anda da aynı şekilde Avusturya’da önümüzdeki ay benzer bir sempozyumun hazırlıklarını yapıyoruz. Önümüzdeki süreç içerisinde başka faaliyetler de yapmayı düşünüyoruz.

Avusturya’dan Türkiye’ye tursit olarak gelen vatandaşlarımızın sayısı da oldukça fazla. Yarım milyonu aşkın Avusturyalı turist her yıl Türkiye’yi ziyaret ediyor. İki kültürden evlilikler de yapılıyor. Dolayısıyla iyi bir kültürel karışım ortaya çıkıyor. Bu iyi entegrasyon örneklerinin gelecekte ekonomik için de büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Gelecekte her iki kültürü, her iki dili de bilen bu nesiller ekonomik anlamda bir kazanım olacaktır. Ancak bunun için anahtar kelime Almanca dilini öğrenmek. Avusturya Devleti bu noktada hem kreşlerde hem okullarda çocukların en hızlı şekilde Almanca öğrenebilmesi için teşviklerde bulunuyor. Aynı zamanda Türkiye’de edinilen eğitim diplomalarının Avusturya’da da tanınması için şu anda bir çalışma yapılıyor. Burada tam bir ‘kazan-kazan’ durumu mevcut.

Sempozyumda, Avusturya’da Türk göçü ile ilgili bir arşivin kurulması önerildi. Bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum ve destekliyorum.’’

Dr. Can Ünver 

“Türklerle Avusturyalıların tarihten gelen çok ciddi münasebetleri var. Bu ilişkilerin farklı biçimde devamını yaşıyoruz. Bizim programın adına uygun bir şekilde kalıcı oldular orada. Tabii bu ilginç sınır aşırı yakınlık farklı biçimde de gelişiyor. İlk gidenlerden bu tarafa orada yaşayan Türklerin dokusu değişmiş, giderek Avusturya’da kendilerini evlerinde hissetmeye başladılar. Bu önemli bir şey. Ankara’da Avusturya Büyükelçiliğinin böyle bir olayı Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi ile birlikte yapmış olması çok değerli. Çok nitelikli bir sempozyum oldu. Bu tür etkinlikler yeni işbirliklerine, yeni düşüncelere kapı açıyor. Bundan sonra da ümit ediyorum hem Ankara’daki Avusturya Büyükelçiliği ile hem de Avusturya’daki bilim çevreleriyle bu konularda daha yakın ilişkiler içinde olacağız. Farklı düşünceler bizi herhalde farklı yerlere de götürecektir.’’

Doç. Dr. Murat Erdoğan
“50. yıl kutlaması her zaman tartışılacak bir şey, bir şeyi kutluyor muyuz diye. Aslında burada bir kutlama değil, bir değerlendirme süreci var önümüzde. Geleceğin 50 yılını nasıl kuracağımızı bu 50 yıldan çıkarmaya çalışıyoruz. Yurtdışında Türklerin yoğun olarak bulunduğu ülke yönetimleri, büyükelçilikleri bu konuyu çok fazla gündemde tutmayı sevmiyorlar. Bu konuyu tartışmaya, analiz etmeye çok sıcak davranmıyorlar. Büyükelçiliğin bu kadar aktif bir biçimde bu konuyu değerlendirmek için ele alması ve eleştirileri, bu konuda yapılan bütün değerlendirmeleri not etmelerini çok değerli buluyorum.

Elli yıl geride kaldı. Ama biz biliyoruz ki bundan sonra önümüzde elli yıllar, yüz yıllar, iki yüz yıllar birlikte yaşamayı öğrenmemiz ve birbirimizi anlamamız gerekiyor. Hacettepe Üniversitesi olarak biz, bu konuda bir akademik kuruluş olarak soğukkanlı bir fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. Bizim bütün amacımız göç kökenli ya da göçmen insanların hem bulundukları ülkelerin hem de Türkiye’nin her üç tarafında bu süreci başarıyla ve verimli bir biçimde yürütmesi, bunu bir çatışma alanı olarak değil işbirliği alanı olarak yürütebilmemiz için de bu tip toplantıların çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Göç olayında sorunların olması gayet doğaldır. Önümüzdeki dönemi nasıl kuracağızımı aramamız lazım. Bütün bunlar için de ihtiyacımız olan şey bir iyi niyet zemini oluşturmaktır.’’

Derleyen: Zeynep Gözde Kozlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder