Almanya’da bir Türkçe yayın:
Die Gaste
Die Gaste
Neden yayımlanma ihtiyacı duyuldu?
Ortaya çıkışı, yayın hayatında karşılaşılan sıkıntılar
Almanya Türk toplumunun Türkçe yayımlanan gazetelere ilgisi ve genel
anlamda Türkçe yayımlara bakışı
Türkçe’nin bir yabancı dil olarak öğretilmesinde yaşanan
sıkıntılar
Hamburg Üniversitesi’nin Türkçe öğretmeni yetiştiren bölümü
kapatma kararı
Die Gaste Yayın Kurulu adına
Engin Kunter
Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı
Prof. Dr. Leyla Uzun
Dilbilimci
Ankara
Üniversitesi
Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekan Yrd.
Mete ATAY
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal başkanı
Yayından:
Engin Kunter
“Die Gaste 2008 yılının mayıs ayında yayın hayatına başladı. Yayınlanmaya
başladığımızda genel olarak göçmenlerin, özel olarak Türkiyeli göçmenlerin
içinde bulundukları durum, karşı karşıya kaldıkları sorunlar ve ağırlıklı
olarak dil ve eğitim sorunlarını işlemeye başladık. İki aylık yayınlarımız
dışında 2009 yılından itibaren her yıl düzenli olarak da sempozyumlar
düzenliyoruz. Bu yollarla Türkiyeli göçmenlerin dil ve eğitim sorunlarının daha
geniş ölçüde ele alınmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Gazetemizi internet üzerinden okuyabiliyorsunuz. Onun dışında basılı
olarak istiyorsanız elbette bize internetten de ulaşıp bu talebinizi dile
getirebiliyorsunuz. Biz de posta yoluyla ulaştırıyoruz veya elden dağıtıyoruz.
Die Gaste içerisinde çalışan Almanya’nın çok farklı bölgelerinden öğrenciler
olduğu için bunlar aynı zamanda elden ve aktif dağıtım da gerçekleştiriyorlar.
Bu aynı zamanda okuyucuyla da birebir bir iletişim sağlamış oluyor ve bizim
için bu çok önemli.
Eğitimle ilgisi olan ya da ailesinde eğitimle ilgisi olan herkesi hedef
alıyoruz. Ebeveynler, öğretmen dernekleri, öğretmenlerin kendileri, öğrenciler
ve eğitim politikası söz konusu olduğu için politikacılar ve gazeteyi Türkçe
olarak yayınladığımız anlamda Türkiyeli göçmenler ağırlıklı olmak üzere bütün göçmenlere
hitap ediyoruz.
Gazetemiz ücretsizdir. Faaliyetlerimiz de gönüllülük esasına dayanarak
oluşturulduğu için şu ana kadar herhangi bir ücret talep etmiyoruz.
Sempozyumlarımıza izleyici olarak katılım da ücretsiz.
5 bin adet basıyoruz iki ayda bir ve bu 5 bin adet yetmiyor; talep çok
daha fazla. Yani insanlar halen ellerinde somut bir şey tutmak, onun üzerinde
notlar almak, çizmek, karalamak istiyorlar; bu anlamda gazeteye ilgi çok fazla.
Onun dışında Türkçe yayınlara genel olarak ilgi zaten var; çünkü Almanya’da bu
çok kısıtlı bir alan. Sadece belirli konuları işleyen, uzmanlaşmış yayınlar çok
fazla bulamıyorsunuz. Özellikle de her aileyi ilgilendiren eğitim ve dil
edinimi gibi bir konuyla ilgili buna ulaşmak herkesin istediği bir şey.”
Dr. Can Ünver
“Almanya’daki göç tarihimizin gerilerine biraz gidecek olursak, iletişim
daima önemli bir sorun teşkil etmiştir. 60’lı yılların sonunda ilk kez günlük
Türk gazeteleri yavaş yavaş Almanya’ya gelmeye başladılar. 70’li yıllarda
basılmaya başladılar. Bazı gazeteler bir süre yayınlandılar, sonra vazgeçtiler.
Günümüzde artık yazılı basına karşı ilgide de bir azalma oldu; çünkü doku
değişti, genç kuşaklar Türkiye ile ilgili olan meselelere fazla ilgi duymuyor
olabilirler. Dolayısıyla hedef kitlede önemli bir değişiklik var. Burada
Türkçenin kullanılması en azından kimliğin pekişmesi veya muhafaza edilmesi
açısından çok önemli bir şey. Ancak bizim hedef kitle olarak nitelendirdiğimiz
kitlenin ilgisini uyandırmakta büyük zorluklar yaşanıyor. Televizyon
yayınlarının çok etkisi var. Genç kuşak için internet, sosyal medya artık
devreye girdi. Dolayısıyla mücadele etmek lazım ve bu mücadelenin eskisinden
daha kolay olmadığını söylemek zorundayız.”
Mete Atay
“Bu tür yayınlar göçün ürünü, göçün sonucunda oluşan şeyler. Bunlara hem
Türkçe hem Türk toplumu açısından çok büyük ihtiyaç vardı. İnsanlar ancak bu
tür kaynaklardan belli bilgilere ulaşabilirlerdi, iletişimi ancak onlar
üzerinden kurabilirlerdi. Son yıllarda internet ve internet gazeteciliğinin
yayılmış olması, diğer iletişim araçlarının yaygınlaşması medyanın gücünü
yitirmesine neden oldu. Bu süreç sadece bunlardan kaynaklanmıyor. Göçmenlik
sürecinin de bunda çok büyük önemi vardı. İnsanlarda üçüncü, dördüncü kuşak
medya anlayışı farklıydı. Türkçeye sahip çıkılması konusundaki hassasiyetleri
değişmişti. Bunlardan dolayı son yıllarda Türkçe yayın yapan yazılı basın
araçları çok azaldı ve tirajları çok düştü.
Alman siyasetçiler Türkçenin yazılı ve sözlü basınına karşı bir kampanya
başlattılar ve bunda başarılı da oldular, diyebiliriz. Çünkü onlar Türkçeyi
kullanmayı yasaklayarak unutturmaya çalıştılar. Almanca öğrenmeyi Türkçe
konuşmamaya bağladılar. Bunların tabii özellikle üçüncü, dördüncü kuşak üzerinde
çok olumsuz etkileri oldu.
Almanya kendi sanayi toplumuna, Avrupa Birliği’nin lokomotifi olan bir
ülkeye yakışmayan eğitim programları koydu göçmen çocuklarının önüne. Bu da
gerçekten çok sorunlu gençlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Çocuklarımız
nereye ait olacaklarını bilemediler. Bence Almanya’da çağdaş göçmenlik
politikalarının oluşturulmaması ve çok dilliğin, çok kültürlülüğün bir türlü kabullenilmemesi
Alman eğitimini çıkmazlara soktu.”
Prof. Dr. Leyla Uzun
“Yazılı basının uğradığı erozyon belli, her yerde bir direniş içerisinde
olması gerekiyor. Bu kayıpla birlikte dil de bir kayba uğruyor; çünkü her dil
farklı araçlarla kullanıldığında farklı biçimlerde kendini gösterebilir. İnsan yazıyı
okumaktan uzak kaldıkça fakına varmadan dilinin de kullanabileceği pek çok
sadece yazılı ortamda tanış olabileceği özelliklerini görmez hale geliyor.
Ben internet ortamındaki yazma eylemini bitmiş, tamamlanmış, mükemmel bir
yazma eylemi olarak asla kabul etmiyorum. Çünkü oradaki hedef kısaltmak, en
kısa yoldan söylemek.
Yazma çok değerli bir eylem; çünkü yazmak düşünmek demek. Konuşurken çok
düşünmezsiniz ama yazarken düşünürsünüz. Bu yüzden tek dilli bir ortamda bu
önemli; çok dilli ortamda ise bin kat önemli. O nedenle her anlamda direnmek
gerekiyor.
Okulda yazılı Türkçe ile karşılaşma şansınız yok. Bu yüzden okul
öncesine, eve, anne babaya veya sivil toplum örgütlerine yazılı Türkçe ile en
azından kulak dolgunluğu oluşturacak şekilde ön okumalar yoluyla çocuklar için
katkıda bulunmak çok önemli bir görev olarak, çok önemli bir kaynak olarak da
düşüyor.”
Derleyen: Zeynep Gözde Kozlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder