Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 9 Temmuz 2014

Almanya’da bir Türkçe yayın: 
Die Gaste
Neden yayımlanma ihtiyacı duyuldu?
Ortaya çıkışı, yayın hayatında karşılaşılan sıkıntılar
Almanya Türk toplumunun Türkçe yayımlanan gazetelere ilgisi ve genel anlamda Türkçe yayımlara bakışı
Türkçe’nin bir yabancı dil olarak öğretilmesinde yaşanan sıkıntılar
Hamburg Üniversitesi’nin Türkçe öğretmeni yetiştiren bölümü kapatma kararı

Die Gaste Yayın Kurulu adına
Engin Kunter

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Prof. Dr. Leyla Uzun
Dilbilimci
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekan Yrd.

Mete ATAY
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal başkanı

Yayından:

Engin Kunter
“Die Gaste 2008 yılının mayıs ayında yayın hayatına başladı. Yayınlanmaya başladığımızda genel olarak göçmenlerin, özel olarak Türkiyeli göçmenlerin içinde bulundukları durum, karşı karşıya kaldıkları sorunlar ve ağırlıklı olarak dil ve eğitim sorunlarını işlemeye başladık. İki aylık yayınlarımız dışında 2009 yılından itibaren her yıl düzenli olarak da sempozyumlar düzenliyoruz. Bu yollarla Türkiyeli göçmenlerin dil ve eğitim sorunlarının daha geniş ölçüde ele alınmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Gazetemizi internet üzerinden okuyabiliyorsunuz. Onun dışında basılı olarak istiyorsanız elbette bize internetten de ulaşıp bu talebinizi dile getirebiliyorsunuz. Biz de posta yoluyla ulaştırıyoruz veya elden dağıtıyoruz. Die Gaste içerisinde çalışan Almanya’nın çok farklı bölgelerinden öğrenciler olduğu için bunlar aynı zamanda elden ve aktif dağıtım da gerçekleştiriyorlar. Bu aynı zamanda okuyucuyla da birebir bir iletişim sağlamış oluyor ve bizim için bu çok önemli.

Eğitimle ilgisi olan ya da ailesinde eğitimle ilgisi olan herkesi hedef alıyoruz. Ebeveynler, öğretmen dernekleri, öğretmenlerin kendileri, öğrenciler ve eğitim politikası söz konusu olduğu için politikacılar ve gazeteyi Türkçe olarak yayınladığımız anlamda Türkiyeli göçmenler ağırlıklı olmak üzere bütün göçmenlere hitap ediyoruz.
Gazetemiz ücretsizdir. Faaliyetlerimiz de gönüllülük esasına dayanarak oluşturulduğu için şu ana kadar herhangi bir ücret talep etmiyoruz. Sempozyumlarımıza izleyici olarak katılım da ücretsiz.

5 bin adet basıyoruz iki ayda bir ve bu 5 bin adet yetmiyor; talep çok daha fazla. Yani insanlar halen ellerinde somut bir şey tutmak, onun üzerinde notlar almak, çizmek, karalamak istiyorlar; bu anlamda gazeteye ilgi çok fazla. Onun dışında Türkçe yayınlara genel olarak ilgi zaten var; çünkü Almanya’da bu çok kısıtlı bir alan. Sadece belirli konuları işleyen, uzmanlaşmış yayınlar çok fazla bulamıyorsunuz. Özellikle de her aileyi ilgilendiren eğitim ve dil edinimi gibi bir konuyla ilgili buna ulaşmak herkesin istediği bir şey.”

Dr. Can Ünver
“Almanya’daki göç tarihimizin gerilerine biraz gidecek olursak, iletişim daima önemli bir sorun teşkil etmiştir. 60’lı yılların sonunda ilk kez günlük Türk gazeteleri yavaş yavaş Almanya’ya gelmeye başladılar. 70’li yıllarda basılmaya başladılar. Bazı gazeteler bir süre yayınlandılar, sonra vazgeçtiler. Günümüzde artık yazılı basına karşı ilgide de bir azalma oldu; çünkü doku değişti, genç kuşaklar Türkiye ile ilgili olan meselelere fazla ilgi duymuyor olabilirler. Dolayısıyla hedef kitlede önemli bir değişiklik var. Burada Türkçenin kullanılması en azından kimliğin pekişmesi veya muhafaza edilmesi açısından çok önemli bir şey. Ancak bizim hedef kitle olarak nitelendirdiğimiz kitlenin ilgisini uyandırmakta büyük zorluklar yaşanıyor. Televizyon yayınlarının çok etkisi var. Genç kuşak için internet, sosyal medya artık devreye girdi. Dolayısıyla mücadele etmek lazım ve bu mücadelenin eskisinden daha kolay olmadığını söylemek zorundayız.”

Mete Atay
“Bu tür yayınlar göçün ürünü, göçün sonucunda oluşan şeyler. Bunlara hem Türkçe hem Türk toplumu açısından çok büyük ihtiyaç vardı. İnsanlar ancak bu tür kaynaklardan belli bilgilere ulaşabilirlerdi, iletişimi ancak onlar üzerinden kurabilirlerdi. Son yıllarda internet ve internet gazeteciliğinin yayılmış olması, diğer iletişim araçlarının yaygınlaşması medyanın gücünü yitirmesine neden oldu. Bu süreç sadece bunlardan kaynaklanmıyor. Göçmenlik sürecinin de bunda çok büyük önemi vardı. İnsanlarda üçüncü, dördüncü kuşak medya anlayışı farklıydı. Türkçeye sahip çıkılması konusundaki hassasiyetleri değişmişti. Bunlardan dolayı son yıllarda Türkçe yayın yapan yazılı basın araçları çok azaldı ve tirajları çok düştü.

Alman siyasetçiler Türkçenin yazılı ve sözlü basınına karşı bir kampanya başlattılar ve bunda başarılı da oldular, diyebiliriz. Çünkü onlar Türkçeyi kullanmayı yasaklayarak unutturmaya çalıştılar. Almanca öğrenmeyi Türkçe konuşmamaya bağladılar. Bunların tabii özellikle üçüncü, dördüncü kuşak üzerinde çok olumsuz etkileri oldu.

Almanya kendi sanayi toplumuna, Avrupa Birliği’nin lokomotifi olan bir ülkeye yakışmayan eğitim programları koydu göçmen çocuklarının önüne. Bu da gerçekten çok sorunlu gençlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Çocuklarımız nereye ait olacaklarını bilemediler. Bence Almanya’da çağdaş göçmenlik politikalarının oluşturulmaması ve çok dilliğin, çok kültürlülüğün bir türlü kabullenilmemesi Alman eğitimini çıkmazlara soktu.”

Prof. Dr. Leyla Uzun
“Yazılı basının uğradığı erozyon belli, her yerde bir direniş içerisinde olması gerekiyor. Bu kayıpla birlikte dil de bir kayba uğruyor; çünkü her dil farklı araçlarla kullanıldığında farklı biçimlerde kendini gösterebilir. İnsan yazıyı okumaktan uzak kaldıkça fakına varmadan dilinin de kullanabileceği pek çok sadece yazılı ortamda tanış olabileceği özelliklerini görmez hale geliyor.

Ben internet ortamındaki yazma eylemini bitmiş, tamamlanmış, mükemmel bir yazma eylemi olarak asla kabul etmiyorum. Çünkü oradaki hedef kısaltmak, en kısa yoldan söylemek.
Yazma çok değerli bir eylem; çünkü yazmak düşünmek demek. Konuşurken çok düşünmezsiniz ama yazarken düşünürsünüz. Bu yüzden tek dilli bir ortamda bu önemli; çok dilli ortamda ise bin kat önemli. O nedenle her anlamda direnmek gerekiyor.

Okulda yazılı Türkçe ile karşılaşma şansınız yok. Bu yüzden okul öncesine, eve, anne babaya veya sivil toplum örgütlerine yazılı Türkçe ile en azından kulak dolgunluğu oluşturacak şekilde ön okumalar yoluyla çocuklar için katkıda bulunmak çok önemli bir görev olarak, çok önemli bir kaynak olarak da düşüyor.” 

Derleyen: Zeynep Gözde Kozlu

23 Nisan 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 23 Nisan 2014

Almanya’da 23 Nisan
Almanya Köln'deki 23 Nisan kutlamalarıyla ilgili sayfaya gitmek için
resmin üzerine tıklatın
Almanya’da 23 Nisan kutlamalarının anlamı
Çeşitli şehirlerde kutlamalarla ilgili bağlantılar
Kutlamaların toplumlar arası ilişkilere etkisi

Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Köln'deki kutlamalar
Aysel Arsakay
Öğretmen

Diğer şehirlerdeki kutlamalar
Dr. Ali Sak     
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür



Almanya'da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları kapsamında Aile, Yaşlılar, Kadın ve Gençlik Bakanı Schvvesig'in koltuğuna 12 yaşındaki Ceren Yüksekol oturdu. Haberin devamı

Yayından;


23 Nisan 2014 tarihli gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında günün anlam ve önemi açısından  Almanya’da 23 Nisan kutlamalarının anlamı, çeşitli şehirlerde kutlamalarla ilgili bağlantılar ve kutlamaların toplumlar arası ilişkilere etkisine değinildi. Bu hafta programımıza konuk olarak göç araştırmacısı ve aynı zamanda program danışmanımız olan Dr.Can ÜNVER, Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY, Köln'deki kutlamaları aktarması açısından öğretmen Aysel ARSAKAY, diğer şehirlerdeki kutlamaları bildirmek için Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Ali SAK ve  Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür'ü Doç. Dr. Murat ERDOĞAN katıldı.

Sohbetin önemli bölümlerini ve detaylarını sizler için derledik;

Mete ATAY: 

''  Almanya'daki ve yurt dışındaki Türklerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı çok daha büyük anlam taşıyor. Çünkü orada yaşayan Türkler, doğal ortamlarından uzakta oldukları için yıllardan beri bu heyecanı en az yurt içindeki vatandaşlarımız kadar hissediyorlar. Bu açıdan kendilerini bayramla ifade etme fırsatını bulabiliyorlar.  Özellikle 23 Nisan yurt dışındaki çocuklarımızın Türk kültürünü ve Türkçeyi gösterebildikleri,pratiğe dönüştürebildikleri bir bayram oluyor. Almanya'da sadece şöyle bir sorun oluşuyor. Bayramların günü gününe kutlanma olanağı olmuyor. Aynı günde olmama durumundan dolayı  farklı zaman ve saatlerde kutlanabiliyor. Almanya'da düzenlenen etkinlikler açısından Türk öğretmenlerini kutluyor ve teşekkür ediyorum.  Almanya'daki Türk Öğretmenler çok kültürlülüğün elçileridir.''

Aysel ARSAKAY:
'' 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tüm çocuklara hediye eden kutlama imkanı veren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü şükranla anıyorum. Çocuklarımız son derece coşkulu ve heyecanlılar. Hafta sonu Köln'de bir etkinlik gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Bu etkinlikte masal okuma çadırı, yüz boyama,Lunapark tarzı aktivitelerimiz olacak. Çocuklarımızın resim yapmaları için özel çadırlar oluşturduk. Almanyada'ki Türk öğretmenler olarak çocuklarımıza Türk kültürünü elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz. Örneğin; Hacivat ve Karagöz'ü ders konumuz olarak işlemeye gayret ediyoruz. 23 Nisan Çocuk Bayramı gerek okunan şiirler gerek yapılan etkinlikler olsun Türk ailelerin anılarının canlanmasına sebep oluyor. Bu yüzden aynı duyguları çocuklarının da yaşamasını istiyorlar. Farklı ülkeler ve kültürden gelen çocuklar için 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı entegre olmayı ve birleşimi ifade ediyor. Böylelikle kültürler arası iletişim, iletişimin en büyük ve en güzel örneğini sergiliyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı  şenliğimiz Köln Baş Konsolosluğu sayesinde ve Köln Büyükşehir Belediye Başkanının himayesi  altında gerçekleşiyor. Bu tamamen sivil toplum kuruluşlarının ve öğretmenlerin bir araya gelerek düzenlediği bir bayramdır.''

Doç.Dr. Murat ERDOĞAN:
'' İnsanlar  bulundukları ülkenin kuralları içerisinde hareket ederken bir taraftan da ana vatanlarında kutlanan bayramları sembolik bir biçimde değerlendirerek kullanmış oluyorlar.  Bunun korku ve ürküntü yaratacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bir arada yaşama kültürünü geliştirebilmek bakımından bizim bulunduğumuz toplumlar içinde kendi ülkemize kendi insanımıza heyecan veren unsurları daha çok ortaya çıkarmamız lazım.23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı bunun en güzel örneklerinden biridir.''

Dr.Can ÜNVER: 
'' Yurt dışında yaşayan Türkler kimliklerini muhafaza edebilmek için gerçek anlamda çabalıyor. Bu gibi bayramlar bunu gerçekleştirmeye vesile oluyor. Üstelik başka toplumlarla,başka gruplarla daha yakın bir ilişki kurmaları için bir vesile oluyor.  Yurt dışında Türk ulusal bayramı olmaktan çok çocuk ve barış bayramı şekline dönüşüyor. Bu tarz organizasyonları öncellikle öğretmenler ve sivil toplum kuruluşu görevlileri büyük bir istekle gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Türk çocuklarına gelince bu bayrama sahip oldukları için övünç içerisinde olmaları gerekiyor.''

Dr.Ali SAK:
'' 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı adına genel olarak Berlin'de büyük çapta kutlamalar yapıldı.Köln'de ise daha büyük çapta kutlamalar gerçekleşiyor.  Bizlerde bu konuda okullar arası dans yarışması ve dernekler arası folklor yarışması gibi etkinlikler düzenliyoruz. Bunun yanı sıra 23 Nisan'dan bir ay önce genel olarak okuma yarışması düzenliyoruz. Gerek Alman toplumuna gerek Türk toplumuna mesaj vermeye çalışıyoruz.  Kutlamalarımıza bakanları, milletvekillerini, yerel yöneticileri çağırmaya özen gösteriyoruz. Bazı yerlerde çocuk bayramımız sadece şenlik kapsamında kutlanıyor ve ulusal önem ve değerinden bahsedilmiyor. Bu duruma gerçekten üzüldüğümü belirtmek isterim. Bu açıdan aradaki dengeyi iyi korumak gerekiyor. Çocuklarımızla, velilerimizle 23 Nisan Çocuk Bayramını kutlarken sadece eğlence için bunu gerçekleştirmiyoruz. Aynı zamanda bir mesaj verme kaygısıyla gerçekleştiriyoruz. ''

Derleyen: Ekin Hazal Doğruyusever 





12 Mart 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 12 Mart 2014

Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın

Tam yurttaşlık için Almanya Türk toplumunun eğitim stratejisi ne olmalı?
Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler?
Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor?
Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşmalı?
Almanya’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından birlikte hareket etme zorunluluğu var mı?
Toplumun tüm kesimleri birlikte bir strateji uygulayabilir mi?
Böyle bir strateji olsaydı ana unsurları neler olurdu?

Tayfun Keltek
Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı 

Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür

süre: 48'
Yayından:
12 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz programda geçen hafta işlediğimiz gibi Almanya'daki eğitim konusu detaylı bir şekilde ele alındı. Biz Burada Kalıcıyız'da bu hafta Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler? Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor? Toplumun tüm kesimleri birlikte bir strateji uygulayabilir mi? gibi birçok soru cevabını bulmaya çalıştı. Programımızın konukları arasında Göç araştırmacısı-Program Danışmanımız Dr. Can ÜNVER,  Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı Tayfun KELTEK, Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY ve Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür'ü Doç. Dr. Murat ERDOĞAN yer aldı. Telefon bağlantısı ile yayınımıza bağlanan Tayfun Keltek, Almanya'daki eğitim sorununda hatanın direkt olarak sistemin kendisi olduğunu, göçmenlerin ise artık Almanyalı oldukları gerçeğini kabul etmesi gerektiğini belirtti. Dr. Can Ünver ise, eğitimin bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini ,sadece eğitim politikasının düzeltilmesiyle sorunların çözülemeyeceğini, olaya daha kapsamlı bakılması gerektiğini vurguladı. Bu konuda benzer düşüncelere sahip olan Mete Atay, eğer kararlı bir şekilde eğitim sorunu üzerinde durulur ve köklü çözümler getirilir, konunun ciddiyeti herkes tarafından kavranırsa bu sorunlarında çözülebileceğine olan inancını ortaya koydu. Son olarak sözü devralan Doç. Dr. Murat Erdoğan ise; göçmen çocuklarının eğitim konusunda yaşadıkları en önemli sorunun anadil konusu olduğunu, anaokuluna başlama yaşının biraz daha erkene çekilmesi durumunda bu sorunun da çözülebileceğini vurguladı.

Tayfun KELTEK ( Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı)
''Yerleşik toplumdaki eğitimle göçmen olan toplum arasında verilen eğitimde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Göçmen kökenli çocukların bir artısı var o da iki dil sahibi olarak büyüyorlar. Almanya'daki en büyük sorun çocuğun var olan yeteneğinin dikkate alınmadan suni olarak tepeden inme dil öğretilmeye çalışılmasıdır. Almanya düzen toplumudur. Bana göre Almanya'da eğitimdeki hata sistemin tam olarak kendisindedir. Göçmen kökenli çalışanlardaki istek Alman toplumundan daha ileridedir. Benim bulunduğum eyalette olumlu gelişmeler yaşanıyor. Almanya'daki eğitim sistemini ne yazık ki istediğimiz biçimde değiştirme imkanımız yok ama mutlaka  göçmen Türk halkının ilgilerinin Almanya'ya yönelik desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyim. Göçmenlerinde artık Almanyalı olduklarını kabul etmeleri gerekir bu sorunun çözümünde büyük bir rol oynayacaktır.''

Dr.Can ÜNVER (Göç Araştırmacısı-Program Danışmanı)
''Eğitim bir bütün olarak düşünülmelidir ve Almanya'da göçmenlerin biraz da olsa üniversite fetişizminden vazgeçmesi gerekir. Türkiye'de üniversiteden mezun olup işsiz kalan çok kişi var. Bu yüzden çocuklar yeteneklerine göre tercih yapmalıdır. Göçmen kökenlinin kırılgan bir konumu vardır. İlgisine yeteneğine ve niteliğine göre seçimlerini yapmalılardır. Almanya'daki göçmen Türklerimiz çocuklarının eğitimiyle yakından ilgileniyor. Bütüncül bir yaklaşımla ele almadığımız sürece sorunlar kökünden çözülemez. Sadece eğitim politikasını düzeltmekle iş çözülmez, yabancılarla ilgili sorunlarında çözülmesi gerekir. Almanya'da bütüncül stratejiye ulaşmak için Türk Örgütlerinin çalışmaya başlaması gerekir. ''

Mete ATAY (Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı)

'' Almanya'da 80'li yıllarda eğitimle ilgili çok büyük kampanyalar başlamıştı. 80'li yıllar öncesinde Türk aileleri çocuklarını anaokuluna yollamıyorlardı fakat yapılan kampanyalar sonrası bu sorun çözüldü. Burada asıl demek istediğim; bir sorunun üzerinde durulduğunda, istekli olunduğunda ve konuyla alakalı kampanyalar yapıldığında bunun gibi birtakım sorunların çözülebildiğidir.  Şimdilerde Almanya'da eğitimle alakalı olarak  görülmekte olan üç sorun göze çarpmaktadır.. Bunlar sırasıyla; Alman eğitiminde öğrenim gören Türk çocuklarının başarısızlıkları, meslek eğitimi ve anadil konusu...Eğer kararlı bir şekilde bu sorunlar üzerinde durulur ve köklü çözümler getirilir, konunun ciddiyeti herkes tarafından kavranırsa bu sorunlarında çözülebileceğine inanıyorum. Bir okulda öğrenciler başarısızsa bu sadece öğrencinin başarısızlığı değildir bu eğitimin, sistemin, toplumun, ailenin kısacası birçok şeyin başarısızlığıdır. Bunun çözümü eğitimin köklü bir reforma gitmesiyle çözülebilir. Almanya üzerinde o kadar çok araştırma yapıldı ki artık yapılması gereken bu bulunan bulgulardan çözüm yoluna gitmektir. Siyasilerin göçmen hakkında bakış açıları değişmeli, planlı programlı çalışılmalı, çifte vatandaşlığın getirilmesi, göçmenlere yönelik onları da kapsayıcı bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Alman eğitim sisteminin göçmen ailelere her şeyden önce güven vermesi gerekiyor. Almanya'daki vatandaşlarımızın aileleri için söylenen  ''eğitime destek olmuyorlar, çocuklarına yardımcı olmuyorlar'' sözüne kesinlikle katılmıyorum. Türkiye'de bir söz vardır hepimiz biliriz '' Ben ceketimi satar yine de çocuğumu okuturum'' aynı bu sözdeki gibi Türk ailelerimiz çocuklarının eğitimi söz konusuysa her şeyi yapmaya hazırlarSözümün başında da belirttiğim gibi okul öncesi eğitim Almanya'da nasıl çözüldüyse, günümüzde  bir ucundan değil, konunun bir bütün olarak ele alınmasıyla çözüme kavuşturulabilir.''

Doç.Dr Murat ERDOĞAN (Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür'ü )

'' Çocukların ana dil eğitimi sıkça tartışılan konular arasındadır. Yapılan bir araştırmaya göre; Fransa'da yaşayan Türklerin Fransızcasının Almanya'da yaşayan Türklerin Almancasından daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır. Bununda basit bir sebebi var; anaokulu sistemi Fransa'da çok daha erken yaşta başlıyor.( Yaklaşık olarak 2- 2buçuk yaşlarında) Almanya'da ise bu yaş dört yaşa kadar çıkabiliyor. Bu durumda sürekli Almanya'da tartışılan konulardan bir tanesidir. Anaokulu eğitimi erken başlayabilirse çocukların o ülkenin  dilini öğrenebilme oranında doğal olarak artış gösterir. Yaşanılan ülkenin belirli bir sistemi ve oturmuş bir yapısı vardır. İkinci bir konuda herkes üniversiteye gitmek zorunda değildir. Almanya'da meslek okullarının büyük bir işlevselliği var. Alman eğitim sisteminin özelliklerinde elitist olması, sadece Almanya'da değil diğer Avrupa ülkelerinde de gözlenmektedir. Türkiye'de sosyal geçişkenlik çok yüksek olduğu için herkesin üniversiteye gitme imkanı ve bir meslek sahibi olma imkanı gerçekleşebiliyor. Almanya'da İngiltere'de Fransa'da eğitimin çok daha elitist bir sistem içeresinde geliştiğini görüyoruz. Ailelerimiz için iki farklı yaklaşım var. Birincisi gerçekten göçmen olma hissiyle hareket eden, daha çok para kazanmaya odaklanan yapıları var. İkinci olarak da ailelerde eğitim konusunda ayrımcılığa uğradıkları düşüncesi vardır. Bu ciddi bir sorundur ve Alman Hükümetinin bir an evvel bu konuyla ilgili çalışmalarını sürdürmesi gerekir. Yurtdışında yaşayan ailelerin/öğrencilerin elinde birçok imkan olmasına rağmen diploma alan öğrenci sayısı çok azdır yani okulu bırakan çok sayıda Türk göçmen vardır. Ciddi bir biçimde çocuklarımız okulu terk ediyor. Bu konuda toplumun ve ailelerin bilgilendirilmesi gerekir.''


                                                            Derleyen: Ekin Hazal Doğruyusever





5 Mart 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 5 Mart 2014

Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın

Göçmenlikten yurttaşlığa geçişte önemli bir unsur olarak eğitim

Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler?
Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor?
Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşıyor?
Almanya’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından birlikte hareket etme zorunluluğu var mı?

Dr. Ali Sak     
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı


Mete Atay

Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür

Yayından:

5 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında Almanya'da uygulanan eğitim konusu ele alındı. Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları, Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi, bireylerin  nasıl yetişmesi gerektiği ve Türk toplumunun geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşıldığı program boyunca konuşulan konular arasındaydı. Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Ali SAK, Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY, Program danışmanımız- Göç araştırmacısı Dr.Can ÜNVER ve Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü  Dr. Murat ERDOĞAN'ın katıldığı programda sırasıyla Almanya'da uygulanan eğitimin artıları ve eksileri ele alındı. İlk olarak sözü devralan  Ali Sak, Almanya'daki Türk toplumunun eğitim düzeyinin istenilen boyutta olmadığını  ve  genel olarak Almanya'ya bakıldığında tek dil ve tek kültür anlayışların olduğunu ve bu anlayışın topluma genel olarak yayıldığını dile getirdi. Mete Atay ise tarihi bir bakış açısıyla değerlendirerek Almanya'nın 1970'lerden beri eğitim sistemi üzerinde ki sorunlarına kulak tıkadığını belirtti. Program Danışmanımız Can Ünver ise; Almanya'daki eğitim sisteminin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Son olarak görüşlerini belirten  Murat Erdoğan ise; Türk göçmenlerin Almanya'da yaşadığı sorunlar arasında çocuklarının üniversiteye mi  yoksa meslek okullarına mı gitsin ikilemi arasında kaldığını dile getirdi.

 Dr. Ali SAK (Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı)
''Almanya'daki Türk toplumunun eğitim düzeyi istenilen boyutta değildir.   Bunun da değişik sebepleri vardır. Düşük eğitim seviyesi mutlaka arttırılmalıdır. Dernek olarak veli seminerlerinde  velilere eğitimin önemini anlatıyor ve karmaşık olan eğitim sistemini açıklayarak okullarda aktif olmaları gerektiğini öneriyoruz.. Bakanlıkla ortak çalışmalarımız var. Veliler bize ayrımcılık şikayetiyle geliyor. Özellikle ana dil konusunda yoğun şikayetler geliyor.  Kanuni dayanağı olmamasına rağmen okullarda Türkçe konuşma yasağı getiriliyor . Türkçe konuşma yasağında ilgili Müdürlüklere yazışmalarda bulunuyor, şikayetlerimizi belirtmeye çalışıyoruz. Ana dil derslerinde kısmen başarılıyız fakat ana dil derslerine katılım gittikçe azalıyor. Almanya'da tek dil ve tek kültür anlayışı var. Bu anlayış toplumun geneline doğru yayılmıştır. Genel olarak Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde bulunan Türk kökenli insanların beraberinde getirmiş oldukları  eğitim seviyeleri  %60 dolayında. Görüldüğü gibi eğitim seviyesi düşük fakat göçmenliklerde bu aşağılanma duygusu ve kendini ispatlama isteği bunu aşıyor ve kendi çocuklarının eğitim seviyesinin kendilerinden çok  daha ileri olmasını istiyorlar. İstemekle beraber bunun yolunu bulamıyorlar. Bence sıkıntı yaşadıkları nokta tam olarak budur. Türkiye'yi- kendi hükümetimizi de bu yönden eleştirmeliyiz. Yıllardır Almanya'da on üç konsoloslukta eğitim ataşesi yok, kadrolar boş kalmakta. Kendi hükümetimizin bu yönde ki duyarsızlığı  bizi üzüyor. Maalesef zor şartlar altında sivil toplum kuruluşlarımız kendi değerleri için çabalıyor. Türk eğitim sistemi ile Alman eğitimi arasında farklılıklar vardır. Almanya'da okullar, meslek okulları ve üniversiteler olmak üzere ikiye ayrılır. Türkiye'den getirdiğimiz bir anlayış var o da şudur; eğitimde başarılı olmanın koşulu üniversite bitirmektir düşüncesi ama Almanya için bu geçerli değil. Meslek okulları da büyük bir öneme sahip. Alman eğitim sistemi çocuğu kapasitesine göre ayırıyor. Bu ayrımı iyi bilmemiz gerekiyor ve Alman eğitim sisteminin bu avantajının da iyi kullanılması gerektiğini düşünüyorum.''

Mete ATAY (Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı )

''Göçmenlerin başarısızlığı genellikle eğitim eksikliğinden kaynaklanıyor. Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmekte direniyor. 2000 yılından sonra Almanya yavaş yavaş göç ülkesi olduğunu kabul etmeye başladı. Almanya'nın bir an evvel toplumsal yapısıyla eğitim sistemi arasında bir bağ kurması gerekiyor. Alman toplumu ile eğitim sistemi çakışıyordu. Toplum çok kültürlü iken eğitimde tek kültür çatısı altında birleşiyorlardı. Bunun sıkıntıları yaşandı ve hala yaşanıyor.
Uluslararası bir düzeyde Almanya 1970'lerden beri bu eğitim sorunlarına ve başka ülkelerin görüşlerine hep kulak tıkadı. 70'li 80'li yıllarda  göçmen çocukların zeka seviyesine, yaş ortalamasına bakmadan hepsini bir sınıfta topladılar çünkü çocuklara geçici gözüyle bakılıyordu. Bu günlerde  geçmişte yapılan bu yanlışların sıkıntılarını çekiyoruz. Göçmen çocuklarımız, Almanca öğretilerek veya yeteneklerine göre yönlendirilmiş olsaydı birtakım sorunlar yaşanmayabilirdi. Bu aynı zamanda  göçmenler açısından Alman eğitim sistemine güvensizliği de beraberinde getirdi. Türk ve Alman eğitim sistemi arasında ki farkı Türkler hala anlamış değil. Türkler çocuklarının meslek eğitimi almasını değil daha çok üniversite eğitimi almasını istiyor ve bu yönde zorluyor.  Bu yüzden çocuk ile aile arasında yaşanan sorunlarda artıyor.  Türkler, meslek öğrenmenin aslında iyi bir şey olduğunu tam olarak idrak edemiyorlar.Veliler mutlaka bilinçlendirilmelidir.  Bu konuda ve çocuklarının yetenekleri konusunda bilgilendirilmeleri çok önemlidir.''

Dr.Can Ünver ( Göç araştırmacısı- Program Danışmanı)

'' Alman Anayasasına göre her eyaletin kendine has eğitim politikaları olabiliyor. Burdan ortaya çıkan bir sorun var. Yaklaşık elli küsür senedir göçmen sorunu denilince akla ilk olarak eğitim sorunu gelmiştir. Okula giden çocuklar  dördüncü kuşak ve bu kuşak düşünülecek olursa bu sıkıntıların çoktan giderilmesi gerekirdi. Kuzey  Ren Westfalya Eyaleti eğitim konusunda daha liberal düşünmektedir. Bu eyalette Türkçenin yabancı dil olarak kabul edilmesi konusunda önemli kazanımlar elde edildi. Bana göre eğitimi bir bütün olarak ele almalıyız bu mantığa göre eğitim, ana kucağından itibaren başlamalıdır. Dil konusunda çok büyük sıkıntılar yaşanmakta...Eğitim sosyologları önce ana dilin öğrenilmesini  daha sonra yabancı dilin öğrenilmesi gerektiğini savunuyor.Almanya'da ise bunun tam tersini savunulmaya başladı. Algı yönetimine ihtiyacımız var. Bu yüzden yeni  taleplerde bulunmak lazım. Göçmen kökenli Türklerin Almanya'da yeni bir şevkle eğitim konularını a'dan z'ye ele almaları ve ve yeni bir algı içerisine sokmaları gerekiyor. Alman eğitim sisteminde elitist bir yapı mevcuttur. Bu elitistlik Almanya'nın genel eğitiminde bir sorun aslında.. Alman toplumunda alt katmanda olan insanların çocukları genelde doktor veya mühendis olarak yetişmiyor veya aralarından çıkmıyor. Böyle düşünüldüğünde sorun direk olarak göze çarpıyor.''

 Dr.Murat ERDOĞAN ( Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü)

''Türk göçmenlerin Almanya'da yaşadığı sorunlar arasında çocuklarının üniversiteye mi  yoksa meslek okullarına mı gitsin ikilemi  yer alıyor. Almanlar göçmen çocukların kendi eğitim seviyelerini düşürdüğünü söylüyor. Temel sorunlar aslında burada başlıyor.''

Derleyen: Ekin Hazal