sorun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sorun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2014 Pazartesi

Biz burada kalıcıyız - 9 Nisan 2014

Fransa Türk toplumu ve kalıcı yurttaşlığa giden yol
Fransa Türk toplumu: sayısal büyüklüğü, örgütlenme düzeyi, yerel toplumla bütünleşme düzeyi
Göçmenlikten yurttaşlığa geçişte önemli bir unsur olarak eğitim
Tam ve etkili yurttaşlar yetiştirmek için Fransa ve Avrupa’da yaşayan göçmen kökenlilerin nasıl bir eğitim stratejisi olmalı?
Sivil toplum kuruluşlarının yurttaşlığa geçiş sürecinde oynadıkları rol

Dr. Demir Önger
Paris Anadolu Kültür Merkezi Başkanı

Lütfi Bilgen
Fransa Türk Dernekler Birliği Genel Sekreteri

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Süre: 49'52"
Yayından:

Yayınımızdan bazı detayları sizler için derledik;

Dr. Can Ünver

"Fransa diğer Türk vatandaşlarının yaşadığı ülkelerden biraz farklı bir yol daima izledi.  Bunun da özelliği aslında Fransa’daki o cumhuriyetçi gelenektir. Cumhuriyetçi gelenek esas itibariyle herkesi kucaklayan, ‘göçmendi- değildi’ farkını pek vurgulamayan bir gelenek.  Mesela Almanya için kültür, sadece kendi ulusuna özgü kültürdür; fakat Fransa’da ve İngiltere’de daha ziyade uygarlık anlamına geliyor. Yani kültür, uygarlık anlamına geldiği vakit o zaman başkalarına da açık olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla aslında bu sömürgeci dönemde bu iki ülkenin sömürgeciliklerinin başarısı da biraz ondan kaynaklanmıştır. Fransa’nın ve         İngiltere’nin böyle bir özelliği var. Dolayısıyla göç konusunda da göçmenler konusunda da daha liberal, daha kucaklayıcı oldukları kanaatindeyim geçmişten bu yana. Ancak tüm bunlar aslında Fransa’da da başka ülkelerde olduğu gibi hatta biraz daha üst seviyede bir zenofobi, bir yabancı düşmanlığı, bir ırkçı akımın olmadığını söylemiyor bize. Maalesef bu var. Son belediye seçimlerinde de Marine Le Pen’in partisi yabancılara karşı söylemleriyle ciddi başarı elde etti. Bunun sadece Fransız halkının yaptığı, Fransız halkının bir kısmının ırkçı falan olduğu anlamına gelmemesi lazım. Tabii baştaki yönetimin de birtakım zaaflarından kaynaklandığı düşünülüyor; ama böyle bir şey var, % 18’e çıktı cumhurbaşkanlığı seçiminde. Kaldı ki 2005 yılında özellikle kuzey Afrikalı göçmen kökenli kişilerin ayaklanması ve ona karşı tavır Fransa’yı epey sarsmıştır. Yani o kucaklayıcılığına rağmen böyle şeyler oluyor. Türkler de 400-500 bin nüfusla az bir nüfus değil. Aslında Fransa’ya dağılmış vaziyetteler ve birçok başka ülkeye nazaran daha uyumludurlar diye düşünüyorum."

Dr. Demir Önger

"Fransa’ya Türk göçü 1965 yılından itibaren başladı ve 2015 yılında da bu göçün 50. yılı dolayısıyla ilk gelen vatandaşlarımızı anmak için etkinlikler düzenleniyor. Fotoğraf olarak vermek istersek, şu sırada 550 ile 600 bin Türk var. Almanya’dan sonra Avrupa’da en çok Türk toplumunun olduğu bir ülke. Bu toplumun da 150 bin ile 180 bin arası çift vatandaşlık, yani oy kullanabilecek durumda. Gerek Fransa’da gerek Türkiye’de oy kullanıldığı müddette yani oy adedine göre siyasi ağırlığınız olabiliyor. Yalnız, Türk toplumu çok dağınık. Belli bölgelerde biraz fazla. Ama çok dağınık olduğundan ve maalesef bütün yaptığımız çalışmalara rağmen birçoğu çift vatandaş olmayıp bir kısmı da çift vatandaş olup seçmen listelerine yazılmadıklarından bu ağırlığı hissettiremiyoruz. Buna rağmen bu son seçimlerde Epinay-Sur-Seine'de ikinci kuşak bir Türk, Oben Ayyıldız, başkanlığa adaylığını koydu. Seçilemedi ama bir deneme olmuş oldu. 

Fransa’da Türk toplumunun algılanmasına gelince, INSEE Fransız İstatistik Enstitüsünün bizim hiç hoşumuza gitmeyecek bazı verileri var.  Fransa’da kendi içine kapanık ve hiç entegrasyona girmeyen toplum, bizim toplumumuz. Çünkü bizim toplumumuz hiçbir zaman kolonize olmuş bir toplum değil. Kendi arasında yaşayan, Fransız komşularıyla ilgi kurmayan bir toplum. Bu arada Avrupa Birliği’ne siyasi nedenlerle giren Bulgaristan, Romanya’dan gelenler de zaten ekonomik durumun bozuk olduğu Fransa’da daha da işsizliği arttırdı. Fransız ekonomisine bir katılım yapmadılar.  Aşırı sağ bunu belediye seçimlerinden önce dile getirip epey puan aldı. Bizim toplumumuza gelince de, yavaş yavaş toparlanmaya uğraşıyoruz ama Türkiye’deki bölünmüş durumumuz buradaki toplumumuza da yansıyor. Çeşitli akımlar var, aynı Türkiye’de olduğu gibi. Bu bakımdan toplumumuzun bir araya gelip de Fransız siyasetine ağırlığını koyması çok zor oluyor.

Merkezimiz (Paris Anadolu Kültür Merkezi), bu sene 30. yılını kutluyor. Merkezimizin özelliği ne Türk devletinden ne Fransız devletinden herhangi bir maddi yardım almaması. Burada çeşitli sergiler, konferanslar, kitap imzalama günleri yapılıyor. Ana çalışmalarımızdan biri Türk dilini öğretmek. 200’e yakın talebemiz var. Bizim görüşümüz, bir ülkenin dilini öğrendiğinizde o ülkeye karşı sempati ve aynı zamanda alaka duyarsınız.  Bunun dışında Türklere Fransızca öğretme kursları var."

Lütfi Bilgen

"Genellikle Fransa’da dini ve siyasi ağırlıklı çatı kuruluşları var. Biz bunun yanı sıra dini ve siyasi konulara dokunmayan, sadece kültürel amaçlı dernekleri bir araya getirerek kendi aralarındaki dayanışmayı ve birlikte hareket etmeyi planlayan bir öngörü ile bir araya geldik. Bu etkinliğe Fransa’nın değişik şehirlerinden 20 kadar derneğin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş olan bir birliğiz. Özellikle yeni jenerasyon gençlerimiz eskisi gibi ilgisiz değil Fransa’daki politikaya. Biz, onların birazcık daha fazla Fransız toplumuyla, Fransa’nın problemleriyle iç içe olmasını ve Türklerin Fransa’daki problemlerinde ortak bir tavır alma söz konusu olduğunda birlikte hareket etmeyi, birbirimizle dayanışmayı sağlamak için kurulmuş olan bir derneğiz. Aynı zamanda Türk kültürünü ve Fransız kültürünü birlikte yaşayan insanların ortak yaşamasından kaynaklanan sorunları halletmek için kurulmuş olan bir birliğiz.

Bütün Avrupa’da Türk toplumunun entegrasyonu Avrupalıların gözlemlerine göre oldukça sorunlu geçiyor. Biz kendi içine kapalı bir toplumuz ve çok biz bizeyiz. Türkiye’nin sorunlarını yurtdışına taşıyoruz. Türkiye’deki sorunları Fransa’da devam ettiriyoruz. Hâlbuki Fransa’nın sorunlarıyla çok daha iç içe olmamız lazım. Şimdi yeni jenerasyon, Fransa’yı bilen Fransızcayı bilen gençlerimiz Fransa’daki olaylarla biraz daha yakın ilişkili olmaya başladılar. Haliyle seçimlerde aday olmaya, Fransa’daki sosyal sorunları sahiplenmeye, onlara çözüm arayan kuruluşların içinde yer almaya, Fransızların sivil toplum örgütlerine girmeye başladılar. Bu bizim için iyi bir şey."

Derleme: Zeynep Gözde Kozlu

19 Mart 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 19 Mart 2014

Tam yurttaşlık için Belçika Türk toplumunun eğitim stratejisi ne olmalı?
Belçika Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler?
Belçika Türk toplumunun Belçika’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor?
Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşıyor?
Belçika’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından izlemesi gereken strateji nedir?
Öznur Özçelik / Belçika - Brüksel
Eğitimci

Sinan ADA
T.C. Brüksel Büyükelçiliği 
Eğitim Müşaviri

Dr. Can Ünver

Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı


süre: 49'13"

Yayından:


19 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında her hafta olduğu gibi önemli konulara değinildi. Bu hafta Belçika Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları Belçika Türk toplumunun Belçika'nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerektiği, Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaştığı, Belçika’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından izlemesi gereken stratejiler konularımız arasındaydı. Programımıza konuk olarak Göç araştırmacısı ve aynı zamanda program danışmanımız Dr. Can ÜNVER , Belçika - Brüksel'de bulunan eğitimci  Öznur ÖZÇELİK ve T.C. Brüksel Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Sinan ADA konuk oldu. Telefon bağlantısıyla yayınımıza bağlanan Öznur Özçelik, Belçika'nın yapısının karışık olması, federal olması nedeniyle üç ayrı dil konuşulduğunu bu yaşanan karışıklığında eğitime yansıdığını dile getirdi. Program danışmanımız ve Göç araştırmacısı Dr. Can Ünver ise bu konuda Belçika'da Türk sivil kuruluşlarının koordineli bir girişim hazırlaması gerektiğini, Belçika’daki Türk toplumunun kurumsal senkronizasyonla olumlu gelişmeler kaydedebileceğini sözlerinin arasına ekledi. Son olarak sözü alan Sinan Ada ise; Öznur Özçelik'le benzer bir düşüncede göçmen çocukların eğitimdeki başarısızlığının nedenini eğitim dilini anlayamamalarından, dil sorunundan kaynaklı olduğunu vurguladı.

 Öznur ÖZÇELİK (Eğitimci)
'' Belçika'nın yapısının karışık olması nedeniyle Belçika'da üç ayrı dil konuşulmaktadır. Bu da  doğal olarak eğitim sistemine yansımaktadır.  Aslına bakılırsa, Belçika'daki eğitim sorunları ana okulunda başlıyor. Türk ailelerin Türkçeye verdiği önem azalır gibi oldu, çocuklarını artık çok fazla Türk okullarına göndermiyorlar. Türkçeye azalan ilgi gerçekten üzücü bir durum. Göçmen çocuklar okul çerçevesinde Türkçe eğitim alamıyorlar. Göçmen aileleri bilgilendirmek ve öz güvenlerini arttırmak lazım. Belçika'da ön yargıların çok olması da göçmenleri zorluyor. Eğitim açısından bir strateji geliştirecek olursak ilk önce aileleri sistemle alakalı olarak bilgilendirmeliyiz. Çocuklarının başarabileceklerine inanmaları gerekiyor. Belçika'daki öğretmenlerin ön yargısı da çocukları için eğitimi sekteye uğratıyor.  Yabancı ülkedeki insanlar işçi çocuğu ne kadar başarılı olabilir diyerekten birçok konuya gerekli önemi vermiyor. Gönlümüz Türkiye'de olsa bile biz Belçika'da kalıcıyız. Hayatımıza bu konunun her türlü altını çizerek, önemseyerek devam etmemiz gerekiyor.  Türk Sivil toplum örgütleri ve politikacılar bir araya gelemiyor. Ortak bir noktada herkes birleşebilirse olumlu gelişmeler olacak. Belçikalıların bizi daha yakından tanıması için dilimizi, kültürümüzü onlara daha yakından tanıtmak gerekir. Artık politikacılarında sivil toplumlarla birlikte ortak çözümler arayacağını düşünüyorum.''

Dr. Can ÜNVER (Göç Araştırmacısı, Program Danışmanı)
'' 1964 yılından itibaren Belçika'ya kömür ocaklarında madenlerde çalışmak üzere gelen Türklerin büyük bir çoğunluğu ilkokul mezunuydu. Fakat bugün Belçika'da yaşayan ebeveynlere çocuklarınızın nasıl, ne okumasını istiyorsunuz diye sorulduğunda %80'i  yüksek okul, üniversite tahsili yapsın diyor. Aslında zihinsel ve niyet olarak iyiye gidiş var. Meseleye Türkiye'den bakınca iki öncelimiz karşımıza çıkıyor. İlki, Türkiye'yle bağların koparılmaması,(bunun için dil çok önemli) diğeri ise orada yaşayan vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkede mümkün olduğunca saygın bir konumda yaşamlarını sürdürebilecek bir gelire sahip, iyi eğitim görmüş bir topluluk halinde yaşamalarını görmek...Bu bizim önceliklerimizdir. Belçika diğer ülkelere nazaran daha liberal bir tavır içerisindedir. Eğitim konusunda değilse bile birçok konuda böyledir. Belçika'da Türk sivil kuruluşlarının koordineli bir girişim hazırlaması gerekiyor. Belçika'daki Türk toplumunun kurumsal senkronizasyonla olumlu gelişmeler kaydedeceğini düşünüyorum.''

Sinan ADA (T.C. Brüksel Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri)
'' Önceki yıllarda yapılan araştırmalarda Türk toplumunun ve göçmenlerin Belçika toplumuna göre eğitim düzeyinde aşağı olduğunu biliyoruz. Bir çocuk dünyaya geldiğinde ilk iş olarak ana dilini öğreniyor. Belçika'daki göçmen Türk çocukları tam anlamıyla Türkçeyi öğrenemiyor. Belçika on iki yıl zorunlu eğitim vermektedir. (Toplam altı yaşından on sekiz yaşına kadar.) İlk altı yıldan yani ilkokuldan sonra yönlendirme yapılmaktadır. Bunlar genel eğitim, teknik eğitim ve mesleki eğitimdir. Türk çocuklarımız ise genelde meslek eğitimine başvuruyor. Göçmen çocukların eğitimdeki başarısızlığının nedeni eğitim dilini anlayamamalarından ve dil sorunundan kaynaklıdır. Sosyal politika açısından Belçika'da işsizlik parası mevcuttur. %30 civarında Türk göçmen bundan faydalanıyor. Bu durumda çocuklarımıza kötü bir örnek teşkil etmektedir. Önce çocuklarımıza hedef koymak gerekiyor. Meslek tanıtım günleri düzenlemek hedeflerimiz arasında. Çocuklarımız hedeflerini bulduğu zaman daha da iyi yerlere geleceğimize inanıyorum.''

Derleyen: Ekin Hazal Doğruyusever

12 Mart 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 12 Mart 2014

Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın

Tam yurttaşlık için Almanya Türk toplumunun eğitim stratejisi ne olmalı?
Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler?
Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor?
Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşmalı?
Almanya’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından birlikte hareket etme zorunluluğu var mı?
Toplumun tüm kesimleri birlikte bir strateji uygulayabilir mi?
Böyle bir strateji olsaydı ana unsurları neler olurdu?

Tayfun Keltek
Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı 

Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür

süre: 48'
Yayından:
12 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz programda geçen hafta işlediğimiz gibi Almanya'daki eğitim konusu detaylı bir şekilde ele alındı. Biz Burada Kalıcıyız'da bu hafta Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler? Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi için nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor? Toplumun tüm kesimleri birlikte bir strateji uygulayabilir mi? gibi birçok soru cevabını bulmaya çalıştı. Programımızın konukları arasında Göç araştırmacısı-Program Danışmanımız Dr. Can ÜNVER,  Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı Tayfun KELTEK, Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY ve Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür'ü Doç. Dr. Murat ERDOĞAN yer aldı. Telefon bağlantısı ile yayınımıza bağlanan Tayfun Keltek, Almanya'daki eğitim sorununda hatanın direkt olarak sistemin kendisi olduğunu, göçmenlerin ise artık Almanyalı oldukları gerçeğini kabul etmesi gerektiğini belirtti. Dr. Can Ünver ise, eğitimin bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini ,sadece eğitim politikasının düzeltilmesiyle sorunların çözülemeyeceğini, olaya daha kapsamlı bakılması gerektiğini vurguladı. Bu konuda benzer düşüncelere sahip olan Mete Atay, eğer kararlı bir şekilde eğitim sorunu üzerinde durulur ve köklü çözümler getirilir, konunun ciddiyeti herkes tarafından kavranırsa bu sorunlarında çözülebileceğine olan inancını ortaya koydu. Son olarak sözü devralan Doç. Dr. Murat Erdoğan ise; göçmen çocuklarının eğitim konusunda yaşadıkları en önemli sorunun anadil konusu olduğunu, anaokuluna başlama yaşının biraz daha erkene çekilmesi durumunda bu sorunun da çözülebileceğini vurguladı.

Tayfun KELTEK ( Kuzey Ren Vestfalya Uyum Meclisleri Birliği Başkanı)
''Yerleşik toplumdaki eğitimle göçmen olan toplum arasında verilen eğitimde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Göçmen kökenli çocukların bir artısı var o da iki dil sahibi olarak büyüyorlar. Almanya'daki en büyük sorun çocuğun var olan yeteneğinin dikkate alınmadan suni olarak tepeden inme dil öğretilmeye çalışılmasıdır. Almanya düzen toplumudur. Bana göre Almanya'da eğitimdeki hata sistemin tam olarak kendisindedir. Göçmen kökenli çalışanlardaki istek Alman toplumundan daha ileridedir. Benim bulunduğum eyalette olumlu gelişmeler yaşanıyor. Almanya'daki eğitim sistemini ne yazık ki istediğimiz biçimde değiştirme imkanımız yok ama mutlaka  göçmen Türk halkının ilgilerinin Almanya'ya yönelik desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyim. Göçmenlerinde artık Almanyalı olduklarını kabul etmeleri gerekir bu sorunun çözümünde büyük bir rol oynayacaktır.''

Dr.Can ÜNVER (Göç Araştırmacısı-Program Danışmanı)
''Eğitim bir bütün olarak düşünülmelidir ve Almanya'da göçmenlerin biraz da olsa üniversite fetişizminden vazgeçmesi gerekir. Türkiye'de üniversiteden mezun olup işsiz kalan çok kişi var. Bu yüzden çocuklar yeteneklerine göre tercih yapmalıdır. Göçmen kökenlinin kırılgan bir konumu vardır. İlgisine yeteneğine ve niteliğine göre seçimlerini yapmalılardır. Almanya'daki göçmen Türklerimiz çocuklarının eğitimiyle yakından ilgileniyor. Bütüncül bir yaklaşımla ele almadığımız sürece sorunlar kökünden çözülemez. Sadece eğitim politikasını düzeltmekle iş çözülmez, yabancılarla ilgili sorunlarında çözülmesi gerekir. Almanya'da bütüncül stratejiye ulaşmak için Türk Örgütlerinin çalışmaya başlaması gerekir. ''

Mete ATAY (Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı)

'' Almanya'da 80'li yıllarda eğitimle ilgili çok büyük kampanyalar başlamıştı. 80'li yıllar öncesinde Türk aileleri çocuklarını anaokuluna yollamıyorlardı fakat yapılan kampanyalar sonrası bu sorun çözüldü. Burada asıl demek istediğim; bir sorunun üzerinde durulduğunda, istekli olunduğunda ve konuyla alakalı kampanyalar yapıldığında bunun gibi birtakım sorunların çözülebildiğidir.  Şimdilerde Almanya'da eğitimle alakalı olarak  görülmekte olan üç sorun göze çarpmaktadır.. Bunlar sırasıyla; Alman eğitiminde öğrenim gören Türk çocuklarının başarısızlıkları, meslek eğitimi ve anadil konusu...Eğer kararlı bir şekilde bu sorunlar üzerinde durulur ve köklü çözümler getirilir, konunun ciddiyeti herkes tarafından kavranırsa bu sorunlarında çözülebileceğine inanıyorum. Bir okulda öğrenciler başarısızsa bu sadece öğrencinin başarısızlığı değildir bu eğitimin, sistemin, toplumun, ailenin kısacası birçok şeyin başarısızlığıdır. Bunun çözümü eğitimin köklü bir reforma gitmesiyle çözülebilir. Almanya üzerinde o kadar çok araştırma yapıldı ki artık yapılması gereken bu bulunan bulgulardan çözüm yoluna gitmektir. Siyasilerin göçmen hakkında bakış açıları değişmeli, planlı programlı çalışılmalı, çifte vatandaşlığın getirilmesi, göçmenlere yönelik onları da kapsayıcı bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Alman eğitim sisteminin göçmen ailelere her şeyden önce güven vermesi gerekiyor. Almanya'daki vatandaşlarımızın aileleri için söylenen  ''eğitime destek olmuyorlar, çocuklarına yardımcı olmuyorlar'' sözüne kesinlikle katılmıyorum. Türkiye'de bir söz vardır hepimiz biliriz '' Ben ceketimi satar yine de çocuğumu okuturum'' aynı bu sözdeki gibi Türk ailelerimiz çocuklarının eğitimi söz konusuysa her şeyi yapmaya hazırlarSözümün başında da belirttiğim gibi okul öncesi eğitim Almanya'da nasıl çözüldüyse, günümüzde  bir ucundan değil, konunun bir bütün olarak ele alınmasıyla çözüme kavuşturulabilir.''

Doç.Dr Murat ERDOĞAN (Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür'ü )

'' Çocukların ana dil eğitimi sıkça tartışılan konular arasındadır. Yapılan bir araştırmaya göre; Fransa'da yaşayan Türklerin Fransızcasının Almanya'da yaşayan Türklerin Almancasından daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır. Bununda basit bir sebebi var; anaokulu sistemi Fransa'da çok daha erken yaşta başlıyor.( Yaklaşık olarak 2- 2buçuk yaşlarında) Almanya'da ise bu yaş dört yaşa kadar çıkabiliyor. Bu durumda sürekli Almanya'da tartışılan konulardan bir tanesidir. Anaokulu eğitimi erken başlayabilirse çocukların o ülkenin  dilini öğrenebilme oranında doğal olarak artış gösterir. Yaşanılan ülkenin belirli bir sistemi ve oturmuş bir yapısı vardır. İkinci bir konuda herkes üniversiteye gitmek zorunda değildir. Almanya'da meslek okullarının büyük bir işlevselliği var. Alman eğitim sisteminin özelliklerinde elitist olması, sadece Almanya'da değil diğer Avrupa ülkelerinde de gözlenmektedir. Türkiye'de sosyal geçişkenlik çok yüksek olduğu için herkesin üniversiteye gitme imkanı ve bir meslek sahibi olma imkanı gerçekleşebiliyor. Almanya'da İngiltere'de Fransa'da eğitimin çok daha elitist bir sistem içeresinde geliştiğini görüyoruz. Ailelerimiz için iki farklı yaklaşım var. Birincisi gerçekten göçmen olma hissiyle hareket eden, daha çok para kazanmaya odaklanan yapıları var. İkinci olarak da ailelerde eğitim konusunda ayrımcılığa uğradıkları düşüncesi vardır. Bu ciddi bir sorundur ve Alman Hükümetinin bir an evvel bu konuyla ilgili çalışmalarını sürdürmesi gerekir. Yurtdışında yaşayan ailelerin/öğrencilerin elinde birçok imkan olmasına rağmen diploma alan öğrenci sayısı çok azdır yani okulu bırakan çok sayıda Türk göçmen vardır. Ciddi bir biçimde çocuklarımız okulu terk ediyor. Bu konuda toplumun ve ailelerin bilgilendirilmesi gerekir.''


                                                            Derleyen: Ekin Hazal Doğruyusever





5 Mart 2014 Çarşamba

Biz burada kalıcıyız - 5 Mart 2014

Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın

Göçmenlikten yurttaşlığa geçişte önemli bir unsur olarak eğitim

Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları neler?
Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi nasıl bireyler yetiştirmesi gerekiyor?
Türk toplumu geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşıyor?
Almanya’da tam yurttaşlık için göçmen kökenlilerin eğitim açısından birlikte hareket etme zorunluluğu var mı?

Dr. Ali Sak     
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı


Mete Atay

Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdür

Yayından:

5 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında Almanya'da uygulanan eğitim konusu ele alındı. Almanya Türk toplumunun genel eğitimlilik düzeyi, eğitime ilişkin sorunları, Almanya Türk toplumunun Almanya’nın tam katılımlı, her hakkını kullanabilen gerçek yurttaşları olabilmesi, bireylerin  nasıl yetişmesi gerektiği ve Türk toplumunun geleceğine yani çocukları ve gençliğinin eğitimine nasıl yaklaşıldığı program boyunca konuşulan konular arasındaydı. Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Ali SAK, Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY, Program danışmanımız- Göç araştırmacısı Dr.Can ÜNVER ve Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü  Dr. Murat ERDOĞAN'ın katıldığı programda sırasıyla Almanya'da uygulanan eğitimin artıları ve eksileri ele alındı. İlk olarak sözü devralan  Ali Sak, Almanya'daki Türk toplumunun eğitim düzeyinin istenilen boyutta olmadığını  ve  genel olarak Almanya'ya bakıldığında tek dil ve tek kültür anlayışların olduğunu ve bu anlayışın topluma genel olarak yayıldığını dile getirdi. Mete Atay ise tarihi bir bakış açısıyla değerlendirerek Almanya'nın 1970'lerden beri eğitim sistemi üzerinde ki sorunlarına kulak tıkadığını belirtti. Program Danışmanımız Can Ünver ise; Almanya'daki eğitim sisteminin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Son olarak görüşlerini belirten  Murat Erdoğan ise; Türk göçmenlerin Almanya'da yaşadığı sorunlar arasında çocuklarının üniversiteye mi  yoksa meslek okullarına mı gitsin ikilemi arasında kaldığını dile getirdi.

 Dr. Ali SAK (Almanya Kuzey Ren Vestfalya Veli Derneği Başkan Yardımcısı)
''Almanya'daki Türk toplumunun eğitim düzeyi istenilen boyutta değildir.   Bunun da değişik sebepleri vardır. Düşük eğitim seviyesi mutlaka arttırılmalıdır. Dernek olarak veli seminerlerinde  velilere eğitimin önemini anlatıyor ve karmaşık olan eğitim sistemini açıklayarak okullarda aktif olmaları gerektiğini öneriyoruz.. Bakanlıkla ortak çalışmalarımız var. Veliler bize ayrımcılık şikayetiyle geliyor. Özellikle ana dil konusunda yoğun şikayetler geliyor.  Kanuni dayanağı olmamasına rağmen okullarda Türkçe konuşma yasağı getiriliyor . Türkçe konuşma yasağında ilgili Müdürlüklere yazışmalarda bulunuyor, şikayetlerimizi belirtmeye çalışıyoruz. Ana dil derslerinde kısmen başarılıyız fakat ana dil derslerine katılım gittikçe azalıyor. Almanya'da tek dil ve tek kültür anlayışı var. Bu anlayış toplumun geneline doğru yayılmıştır. Genel olarak Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde bulunan Türk kökenli insanların beraberinde getirmiş oldukları  eğitim seviyeleri  %60 dolayında. Görüldüğü gibi eğitim seviyesi düşük fakat göçmenliklerde bu aşağılanma duygusu ve kendini ispatlama isteği bunu aşıyor ve kendi çocuklarının eğitim seviyesinin kendilerinden çok  daha ileri olmasını istiyorlar. İstemekle beraber bunun yolunu bulamıyorlar. Bence sıkıntı yaşadıkları nokta tam olarak budur. Türkiye'yi- kendi hükümetimizi de bu yönden eleştirmeliyiz. Yıllardır Almanya'da on üç konsoloslukta eğitim ataşesi yok, kadrolar boş kalmakta. Kendi hükümetimizin bu yönde ki duyarsızlığı  bizi üzüyor. Maalesef zor şartlar altında sivil toplum kuruluşlarımız kendi değerleri için çabalıyor. Türk eğitim sistemi ile Alman eğitimi arasında farklılıklar vardır. Almanya'da okullar, meslek okulları ve üniversiteler olmak üzere ikiye ayrılır. Türkiye'den getirdiğimiz bir anlayış var o da şudur; eğitimde başarılı olmanın koşulu üniversite bitirmektir düşüncesi ama Almanya için bu geçerli değil. Meslek okulları da büyük bir öneme sahip. Alman eğitim sistemi çocuğu kapasitesine göre ayırıyor. Bu ayrımı iyi bilmemiz gerekiyor ve Alman eğitim sisteminin bu avantajının da iyi kullanılması gerektiğini düşünüyorum.''

Mete ATAY (Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı )

''Göçmenlerin başarısızlığı genellikle eğitim eksikliğinden kaynaklanıyor. Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmekte direniyor. 2000 yılından sonra Almanya yavaş yavaş göç ülkesi olduğunu kabul etmeye başladı. Almanya'nın bir an evvel toplumsal yapısıyla eğitim sistemi arasında bir bağ kurması gerekiyor. Alman toplumu ile eğitim sistemi çakışıyordu. Toplum çok kültürlü iken eğitimde tek kültür çatısı altında birleşiyorlardı. Bunun sıkıntıları yaşandı ve hala yaşanıyor.
Uluslararası bir düzeyde Almanya 1970'lerden beri bu eğitim sorunlarına ve başka ülkelerin görüşlerine hep kulak tıkadı. 70'li 80'li yıllarda  göçmen çocukların zeka seviyesine, yaş ortalamasına bakmadan hepsini bir sınıfta topladılar çünkü çocuklara geçici gözüyle bakılıyordu. Bu günlerde  geçmişte yapılan bu yanlışların sıkıntılarını çekiyoruz. Göçmen çocuklarımız, Almanca öğretilerek veya yeteneklerine göre yönlendirilmiş olsaydı birtakım sorunlar yaşanmayabilirdi. Bu aynı zamanda  göçmenler açısından Alman eğitim sistemine güvensizliği de beraberinde getirdi. Türk ve Alman eğitim sistemi arasında ki farkı Türkler hala anlamış değil. Türkler çocuklarının meslek eğitimi almasını değil daha çok üniversite eğitimi almasını istiyor ve bu yönde zorluyor.  Bu yüzden çocuk ile aile arasında yaşanan sorunlarda artıyor.  Türkler, meslek öğrenmenin aslında iyi bir şey olduğunu tam olarak idrak edemiyorlar.Veliler mutlaka bilinçlendirilmelidir.  Bu konuda ve çocuklarının yetenekleri konusunda bilgilendirilmeleri çok önemlidir.''

Dr.Can Ünver ( Göç araştırmacısı- Program Danışmanı)

'' Alman Anayasasına göre her eyaletin kendine has eğitim politikaları olabiliyor. Burdan ortaya çıkan bir sorun var. Yaklaşık elli küsür senedir göçmen sorunu denilince akla ilk olarak eğitim sorunu gelmiştir. Okula giden çocuklar  dördüncü kuşak ve bu kuşak düşünülecek olursa bu sıkıntıların çoktan giderilmesi gerekirdi. Kuzey  Ren Westfalya Eyaleti eğitim konusunda daha liberal düşünmektedir. Bu eyalette Türkçenin yabancı dil olarak kabul edilmesi konusunda önemli kazanımlar elde edildi. Bana göre eğitimi bir bütün olarak ele almalıyız bu mantığa göre eğitim, ana kucağından itibaren başlamalıdır. Dil konusunda çok büyük sıkıntılar yaşanmakta...Eğitim sosyologları önce ana dilin öğrenilmesini  daha sonra yabancı dilin öğrenilmesi gerektiğini savunuyor.Almanya'da ise bunun tam tersini savunulmaya başladı. Algı yönetimine ihtiyacımız var. Bu yüzden yeni  taleplerde bulunmak lazım. Göçmen kökenli Türklerin Almanya'da yeni bir şevkle eğitim konularını a'dan z'ye ele almaları ve ve yeni bir algı içerisine sokmaları gerekiyor. Alman eğitim sisteminde elitist bir yapı mevcuttur. Bu elitistlik Almanya'nın genel eğitiminde bir sorun aslında.. Alman toplumunda alt katmanda olan insanların çocukları genelde doktor veya mühendis olarak yetişmiyor veya aralarından çıkmıyor. Böyle düşünüldüğünde sorun direk olarak göze çarpıyor.''

 Dr.Murat ERDOĞAN ( Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü)

''Türk göçmenlerin Almanya'da yaşadığı sorunlar arasında çocuklarının üniversiteye mi  yoksa meslek okullarına mı gitsin ikilemi  yer alıyor. Almanlar göçmen çocukların kendi eğitim seviyelerini düşürdüğünü söylüyor. Temel sorunlar aslında burada başlıyor.''

Derleyen: Ekin Hazal