Programı canlı dinlemek için CANLI linkine tıklayın; radyodan dinleyemediyseniz sayfaya daha sonra eklenecek yayını dinleyin linkini tıklayın | |
Göç kökenliler açısından bir ülkenin yerleşik yurttaşları olmanın anlamı
Türkiye kökenlilerin Almanya’da yaşama katılım düzeyi - siyasi katılımla ilgili durum
Göçmenlikten yurttaşlığa geçişte engeller, fırsatlar
Göç kökenlilerin bulundukları ülkede hayata tam katılımının olmazsa olmaz koşulları ve Avrupa genelinde katılımla ilgili durum
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Milletvekili
Yeşiller Partisi Sağlık Politikası Sözcüsü
Süre: 49'40"
Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı
Dr.
Göç Araştırmacısı
Program Danışmanı Yayından: |
19 Şubat
2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz ''Biz Burada Kalıcıyız'' programında
birbirinden önemli konulara değinildi. Göç araştırmacısı, program danışmanı Dr.
Can ÜNVER, Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Milletvekili ve Yeşiller Partisi
Sağlık Politikası Sözcüsü Arif ÜNAL,
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı Mete ATAY'ın konuk
olduğu programda göç kökenliler açısından bir ülkenin yerleşik yurttaşları
olmanın anlamına değinildi. Bundan başka göç kökenlilerin bulundukları ülkede
hayata tam katılımının olmazsa olmaz koşulları ve Avrupa genelinde katılımla
ilgili durumlarda değerlendirildi. Göç kökenliler açısından bir ülkede yerleşik
yurttaş olmayı değerlendiren Arif ÜNAL,
Almanya'ya geliş sürecini bizlerle paylaştı. 1979 yılında Almanya'ya
gelmiş daha sonrada iş yaşamına başlamış
olan Ünal, kendi kurmuş olduğu sağlık merkezinin yöneticiliğini yapıyor. Köln'de bu sebepten yerel
politikayla ister istemez ilişkisi olan dolayısıyla 1999 yılında Köln Belediyesi
Meclis üyeliğine seçilen Ünal, on yıl yani iki dönem Belediye Meclisinde yer
aldıktan sonra Eyalet milletvekili seçildi ve şuanda eyalet çapında Kuzey Ren
Vestfalya Eyaletinde Sağlık Politikası sözcüsü olarak görev alıyor. Karşılaştığı zorluklara da değinen Ünal
Almanya'da ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi aktif ve pasif katılımı
sağlayabilmek için o ülkenin vatandaşı olmak gerektiğini, Alman vatandaşı
olmayanlara ise Almanya'nın ne yazık ki bugüne kadar herhangi bir düzeyde
politik katılım hakkını tanımadığını belirtti. Bu durumun diğer Avrupa
ülkelerinde daha farklı işlediğini; örneğin Belçika ve Hollanda'da 1984-1985'den
beri en azından yerel düzeyde o ülkenin vatandaşı olmayanların bile politik
yaşama katılım fırsatı verildiğini ama Almanya'da bu olanağın olmadığını sözlerinin
arasına ekledi. Dolayısıyla en büyük engelin Alman vatandaşlığına geçmek
olduğunu söyleyen Ünal, Almanya'da
Alman vatandaşlığına geçmenin koşullarının bir hayli ağır olduğunu
belirtti. Kesintisiz sekiz yıl
Almanya'da yaşamış olmak, herhangi bir sosyal yardım almamak, herhangi bir suç
işlememek gerektiğini belirten Arif Ünal, bu suçların çoğunun aslında yabancı
olmaktan kaynaklandığını vurguladı. “Örneğin Pasaportunuzu zamanında
uzatmıyorsanız, o bile sizin kütüğünüze bir suç olarak işliyor.”
Göç süreci konusunda ise Ünal, şu sözlere yer verdi: '' Almanya 2000 yılına kadar ısrarla biz bir göç ülkesi değiliz dedi. Bunu tüm yöneticiler söyledi ve gelenleri misafir işçi olarak tanımlıyorlardı. Bir toplum size böyle baktığı zaman insanlar da kendilerini gelip geçici- misafir olarak görüyorlardı. O dönemlerde Türkiye'den gelen politikacılar bile' siz misafirsiniz, ev sahibinin işlerine karışmayınız' diyorlardı. Ne yazık ki hala politik katılım istediğimiz düzeyde değil.” Ünal, Almanya'da yasal imkânların sağlanmış olmasına rağmen toplumda bir dışlama kültürünün olduğunu belirtti. Bütün imkânların sağlanması halinde herkesin siyasi katılıma açık olması durumunda bile toplumun kanaatinin bu olacağını düşünmeyen Ünal, Alman vatandaşlığındaki engellerden en büyüklerinden birinin çifte vatandaşlığın tanınmaması olduğunu belirtti.
Göç süreci konusunda ise Ünal, şu sözlere yer verdi: '' Almanya 2000 yılına kadar ısrarla biz bir göç ülkesi değiliz dedi. Bunu tüm yöneticiler söyledi ve gelenleri misafir işçi olarak tanımlıyorlardı. Bir toplum size böyle baktığı zaman insanlar da kendilerini gelip geçici- misafir olarak görüyorlardı. O dönemlerde Türkiye'den gelen politikacılar bile' siz misafirsiniz, ev sahibinin işlerine karışmayınız' diyorlardı. Ne yazık ki hala politik katılım istediğimiz düzeyde değil.” Ünal, Almanya'da yasal imkânların sağlanmış olmasına rağmen toplumda bir dışlama kültürünün olduğunu belirtti. Bütün imkânların sağlanması halinde herkesin siyasi katılıma açık olması durumunda bile toplumun kanaatinin bu olacağını düşünmeyen Ünal, Alman vatandaşlığındaki engellerden en büyüklerinden birinin çifte vatandaşlığın tanınmaması olduğunu belirtti.
Ünal'dan sözü devr alan Can Ünver ise; bu elli iki senenin çok uzun bir zaman
olmadığını, Almanya'nın bir göç ülkesi olduğunu, bu durumu çok geç kabul
ettiğini ve bazı alanlarda geriye gidildiğini dile getirdi. Özellikle çifte
vatandaşlık için beklentilerin karşılanamaması gibi.
Can Ünver’le bazı noktalarda ortak kanıya varan Mete Atay
ise; yaşanan bu elli yıl sürecinde bazı alanlarda ileriye bazı alanlarda ise
geriye gidildiğini, elli iki yıldır uyumun tartışılıyor olmasının AB ülkeleri
için gerçekten rahatsız edici olduğunu belirtti. Uyum tartışmalarının artık
bir kenara bırakılması gerektiğini söyleyen Atay, Almanya'nın bir göç göç
ülkesi olduğunu kabul etmesi gerektiğini, göçmenlere de eşit vatandaşlık
vererek daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu tartışmalara son vermesi
gerektiğini dile getirdi.
Arif Ünal ( Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyalet
Milletvekili ve Yeşiller Partisi Sağlık Politikası Sözcüsü )
"Irkçılık insanların sosyal yaşamına bilhassa aktif katılmasını engeller bir faktör haline geldi."
''Almanya'da ve dünyanın birçok ülkesinde
olduğu gibi aktif ve pasif katılımı sağlayabilmek için o ülkenin vatandaşı
olmak gerekiyor. Alman vatandaşı olmayanlara Almanya ne yazık ki bu güne kadar
herhangi bir düzeyde politik katılım hakkını tanımıyor. Bu diğer Avrupa
ülkelerinde daha farklı örneğin; Belçika’da Hollanda'da 1984-1985'den beri en
azından yerel düzeyde o ülkenin vatandaşı olmayanların bile politik yaşama
katılım fırsatı verildi ama Almanya'da bu olanak yok. Dolayısıyla önünde ki en
büyük engel Alman vatandaşlığına geçmek. Bir de toplumun size bakış açısı çok
önemli. Göç sürecini ise şöyle değerlendiriyorum; gerçekten biz bu elli iki
yılın kırk yılını boşa harcadık gibime geliyor Almanya'da çünkü Almanya 2000
yılına kadar ısrarla biz bir göç ülkesi değiliz dedi. Bunu tüm yöneticiler
söyledi ve gelenleri misafir işci olarak tanımlıyorlardı. Bir toplum size böyle
baktığı zaman insanlar da kendilerini gelip geçici- misafir olarak
görüyorlardı. O dönemlerde Türkiye'den gelen politikacılar bile siz
misafirsiniz, ev sahibinin işlerine karışmayınız diyorlardı. Ne yazık ki
hala politik katılım istediğimiz düzeyde değil. Gerek yerel yönetimler olsun
gerek diğer düzeylerde göçmen kökenli Milletvekillerimiz olmasına rağmen bizim
politik katılımımız aslında istediğimizin bir hayli altında şu anda. Yaşama
katılım konusu ise tartışıldığından çok daha ileri durumda. Almanya'nın büyük şehirlerine
baktığımızda %20'sinin %30'nun göçmen kökenli olduğu görülüyor. Bu insanları
hayatın her alanında görmeniz mümkün. Kamuoyunda tartışıldığı gibi olumsuz
yönleri yok, ben aslında o konuda çok olumlu görüyorum. Yasal imkanlar
sağlanmış olsa da Almanya toplumunda bir dışlama kültürü var. Sınıflı bir
toplum yapısına sahip. Alman
vatandaşlığında ki engellerden en büyüğü çifte vatandaşlığın tanınmaması durumu. Çifte vatandaşlığın kabul edilmesi bu
problemi yani dışlama etkisini önemli ölçüde çözecek gibi duruyor fakat tabii ki
bu da yetmeyecek. Almanya'da yabancı düşmanlığı söz konusu. Bunu
yenebileceğimizi sanmıyorum çünkü bu her toplumda mevcut ve yabancılara karşı
bir önyargı durumunda. Şu anda Almanya'da
bir kaç gelişme var bunlar olumlu etki
yaratacak gibi duruyor. Birincisi; Almanya'da bir çok alanda kalifiye eleman
eksikliği başladı. Demografik gelişmeler Almanya'nın yaşlı bir toplum
olduğunu, bugün sosyal sistemi ayakta tutabilmek için her yıl en azından iki
yüz -üç yüz bin yeni göçmene ihtiyaç
olduğunu söylüyor. Dolayısıyla bu toplumların aslında göçmen kökenli insanlara
ihtiyacının olduğu artık yavaş yavaş kabul edilir durumda.
İkincisi ise; resmi kurumlarda, devlet dairelerinde bugüne kadar gerçekten yapancı kökenli insanlara rastlamak gerçekten pek mümkün değildi. Fakat şimdi bu çok kültürlü açılım dediğimiz yani her kurumun yaşayan insanların renklerini yansıtması olayı gündemde.
Bunun dışında Irkçılık insanların sosyal yaşamına bilhassa aktif katılmasını engeller bir faktör haline geldi. Bunu büyük işveren sendikaları, işveren birlikleri de eleştiriyor çünkü bir ülkede eğer yabancı düşmanlığı var ve dışarıda da bu ülkenin böyle bir imajı varsa kalifiye elemanda Almanya'ya gelmez. Dolayısıyla bu ekonomiyi de olumsuz etkileyen bir faktör durumuna geliyor. Irkçılığa karşı mücadelede en azından göçmen kökenli insanların yanında yer alabilecek daha geniş bir yelpaze oluşmaya başladı. Bunun da çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta İsviçre'de halk oylamasıyla yabancıların sınırını kısıtlama kararı alındı. Almanlar İsviçre'de en büyük yabancı grubu oluşturuyor. Bu sefer Almanlar yabancı oldular ve bu olayda Almanya'da çok yoğun tartışmalara neden oldu.''
İkincisi ise; resmi kurumlarda, devlet dairelerinde bugüne kadar gerçekten yapancı kökenli insanlara rastlamak gerçekten pek mümkün değildi. Fakat şimdi bu çok kültürlü açılım dediğimiz yani her kurumun yaşayan insanların renklerini yansıtması olayı gündemde.
Bunun dışında Irkçılık insanların sosyal yaşamına bilhassa aktif katılmasını engeller bir faktör haline geldi. Bunu büyük işveren sendikaları, işveren birlikleri de eleştiriyor çünkü bir ülkede eğer yabancı düşmanlığı var ve dışarıda da bu ülkenin böyle bir imajı varsa kalifiye elemanda Almanya'ya gelmez. Dolayısıyla bu ekonomiyi de olumsuz etkileyen bir faktör durumuna geliyor. Irkçılığa karşı mücadelede en azından göçmen kökenli insanların yanında yer alabilecek daha geniş bir yelpaze oluşmaya başladı. Bunun da çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta İsviçre'de halk oylamasıyla yabancıların sınırını kısıtlama kararı alındı. Almanlar İsviçre'de en büyük yabancı grubu oluşturuyor. Bu sefer Almanlar yabancı oldular ve bu olayda Almanya'da çok yoğun tartışmalara neden oldu.''
Dr.Can ÜNVER ( Göç araştırmacısı, Program danışmanı)
''Almanya'da geçmiş olan bu elli iki yıllık süre
uzun bir zaman değil. Almanya bir göç ülkesi olduğunu çok geç kabul etti. Bazı
alanlarda geriye gidildi özellikle çifte vatandaşlık için beklentilerin
karşılanamaması gibi...''
Mete ATAY (Almanya
Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı )
Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmeli ve
göçmenlere eşit vatandaşlık vererek, daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu
tartışmalara son vermelidir.
'' Almanya'da yaşanan bu elli yıllık
süreçte bazı alanlarda ileriye gidildi, bazı
alanlarda ise geriye gidildi. Elli iki yıldır uyumun tartışılıyor olması AB
ülkelerinde gerçekten rahatsız edici. Artık
Üçüncü kuşak Almanya'da yaşamını gerçekleştiriyor. Uyum konusu için uyum
dememek gerekiyor. Almanya kendisinin göç ülkesi olduğunu bir türlü kabul
etmiyor ve bu gerçeği değiştirmekte mümkün değil artık. Bu uyum tartışmaları
bir kenara bırakılmalı, Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmeli ve göçmenlere
eşit vatandaşlık vererek, daha çağdaş göç yasaları çıkartarak bu tartışmalara
son vermelidir. Çünkü bu her şeyden önce Almanya'ya zararlıdır.
Yerel seçimlerde göçmenlere oy hakkı tanınması konusunda mücadele ettik. Bunun olmaması sadece Almanya’yı Türk göçmenlerden uzaklaştırmadı, göçmenleri de Türklerden uzaklaştırdı. Çünkü göçmenler kendileri aidiyet duygusu duymadılar. Kendileri yönetimde olmadığı için sorumluluk duygusu duymadılar. Kendilerini hep ikinci, üçüncü sınıf vatandaş olarak kabul ettiler. Halbuki göçmenler bu şansı yakalamış olsalardı hem yönetimde hem de diğer konularda işbirliği yapıp kendilerini daha çok Avrupalı Türk hissetmeleri için bir şans elde etmiş olurlardı. Her şeyden önce insanların düşünce ve bakış açılarını değiştirmesi gerekiyor. Türk kökenli bir Bakanın olması Almanları çok sevindirmiyor, aksine korkutuyor. Buna gerçekten sevinmeleri gerekiyor ki uyum süreci tamamlansın. Almanya’daki göçmenlerin orta sınıfa veya üst sınıfa gelmelerinden gurur duymalılar. Her şeyden önce bu düşünce yapısının da değişimini gerektiriyor.
Yerel seçimlerde göçmenlere oy hakkı tanınması konusunda mücadele ettik. Bunun olmaması sadece Almanya’yı Türk göçmenlerden uzaklaştırmadı, göçmenleri de Türklerden uzaklaştırdı. Çünkü göçmenler kendileri aidiyet duygusu duymadılar. Kendileri yönetimde olmadığı için sorumluluk duygusu duymadılar. Kendilerini hep ikinci, üçüncü sınıf vatandaş olarak kabul ettiler. Halbuki göçmenler bu şansı yakalamış olsalardı hem yönetimde hem de diğer konularda işbirliği yapıp kendilerini daha çok Avrupalı Türk hissetmeleri için bir şans elde etmiş olurlardı. Her şeyden önce insanların düşünce ve bakış açılarını değiştirmesi gerekiyor. Türk kökenli bir Bakanın olması Almanları çok sevindirmiyor, aksine korkutuyor. Buna gerçekten sevinmeleri gerekiyor ki uyum süreci tamamlansın. Almanya’daki göçmenlerin orta sınıfa veya üst sınıfa gelmelerinden gurur duymalılar. Her şeyden önce bu düşünce yapısının da değişimini gerektiriyor.
Bunun dışında Almanya’nın seçme seçilme vermediği gibi yıllardır yaptığı eksikliklerin başında eğitim politikaları geliyor. Almanya eğitim konusunda köklü değişiklikler yapmadı. Köklü değişiklikler yapmış olsaydı Alman toplumu bu konuda daha hızlı göçmen toplumuyla yaşamaya hazırlanabilirdi. Yıllarca göçmen çocuklara eğitimde eşitlik sağlanmadı, onlar için ayrımcılık değil pozitif ayrımcılık yapmak gerekirken bunlar hep ertelendi, görmezden gelindi. Bu konuda Almanya'nın gerçekten büyük eksiklikleri var.
Bu konuda göçmen
ailelere ve Alman hükümetine büyük bir iş düşüyor. Almanya, eğitimi ailenin işi
gibi bilmemeli, özellikle Almanya'da eğitim devletin görevidir. Hükümet,
özellikle sosyal yönden zayıf olan ve göçmen olan ailelere daha çok yardım
etmeli, pozitif ayrımcılık bu konuda uygulanmalıdır.''
Derleme: Ekin Hazal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder